Ramazan ve Kurban bayramları, Allah Teâlâ’nın kullarına ödül günleri olduğu, Sevgili Peygamberimiz (s.a.) o günleri bayram ilan ettiği, İslam tarihi boyunca bu bayramlar yapıldığı için ve bu bakımdan “Bayram herkesin, hepimizin ortak bayramıdır” diyebiliriz.
Sıra anlamlandırmaya, sebeplendirmeye ve yaşamaya gelince bu bakımlardan ortak grupları da kastederek “Herkesin ayrı bir bayramı vardır” diyorum.
Şöyle aşağıdan yukarı gibi yürümeyi denersek:
1. Oh, oruç bitti, helal hazların oruçluya yasak olan kapıları açıldı, yiyelim içelim, yatalım kalkalım… diyenler vardır; onlar bu hürriyetin bayramını yaparlar.
2. Allah Teâlâ “Oruç benim içindir, karşılığını da ben vereceğim” buyuruyor bir kutsî hadiste: Bu müjdeli habere sevinip, “Ramazan orucu bitti, sıra Allah’ın kim bilir nasıl ve nice olan ödülüne geldi, O vadettiğine göre verecektir” deyip ödül alma sevinci ile bayram yapanlar.
3. “Nefsin arzuları kulun başına beladır (imtihandır), iman ve iradeyi güçlendiremezsek bu arzular bizi günaha da sokabilir, bu mübarek ayda günün uzunca bir bölümünde nefsin arzularına, Allah rızası için karşı koyma eğitimi /temrini yaptık, bunda muvaffak da olduk, diğer aylara göre daha çok ibadet yaptık, daha ziyade Kur’an’la beraber olduk, bundan sonra nefsin arzularına karşı iman ve irademiz daha güçlü çok şükür” deyip bu şükrün bayramını yapanlar.
4. İnsan iki kaynaktan haz alacak fıtratta yaratılmıştır: Maddî, manevî.
Sıradan insanlar yeme, içme, cinsel ilişki, maddi kazanç, teknolojik aletlere sahip olup kullanma… gibi maddi kaynaklardan haz alır, mutlu olurlar.
San’atkârlar, san’at eserlerini geçekleştirmek veya başkalarına ait olanları görmek, okumak, dinlemek, yaşamaktan haz alır, mutlu olurlar.