İran notlarımı inceleyen bazı okurlarım, orada geçen firdevsi’ye ait “İran’ı kurtardım” anlamındaki Farsçayı kurtardım iddialı sözünden hareketle Firdevsi’den biraz daha bahsetmemi istiyorlar. Doğrudur, gerçekten iddialı bir söz ve Firdevsi bunu söylerken tevazu göstermemiş, gerçeği ifade etmiştir.
Vaktiyle Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde lisans eğitimi gören gençlere, özellikle eğitim fakültesinde eğitim gören gençlere Firdevsi’nin bu sözünü hatırlatarak; “Para için, maaş ve ücret için, sosyal statü ve itibar için, öğrenci velilerden alacağınız takdir için öğretmen olmak istiyorsanız, hemen geri dönün. Çünkü bunların hiç birini size vermeyecekler. Ama hedefiniz ham adamlardan mamul adamlar yani adam gibi adamlar yetiştirmek ise yolunuza devam ediniz. Otuz yıl uğraşacaksınız belki bir tek adam yetiştireceksiniz, değer mi, değer” demiştim.
Gerçekten, öğretmenin makamı halkın gözünde Peygamber postuydu. Peygamber nasıl o günkü toplumu eğitmiş medeni bir toplum haline getirmiş idiyse, öğretmen de ham adamları (çocukları) eğiterek mamul adamlar haline getirecekti. Bu fikri destekleyen diğer bir örnek ise marangoz idi. Marangoz kereste tabir edilen ham ağacı kesiyor biçiyor nasıl mamul maddeler masa, sıra, sandalye yapıyorsa, öğretmenler de okullarda ham adamlardan mamul adamlar yapacaklardı.
İranlılar Şirazlı Firdevsi’ye Firdovsi diyorlar. Asıl adı Ebu’l Kâsım Mansûr b. Hasan-i Firdevsî’dir. Buhara merkezli Samanîler döneminde, 935 yılında Tûs şehrine bağlı Taberân kasabasının Bâğ köyünde bir çiftçinin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Gençlik yıllarında İran tarihine büyük ilgi duymuş ise de onu asıl harekete geçiren olay, Sasânilerin yıkılışıyla başlayan Arap hâkimiyeti ve ırkçılığıdır. Ne yazık ki Araplar diğer milletlere “mevali” derken kendilerini üstün görmektedirler. Firdevsi, Şehnamede Arap ırkçılarının taassupları karşısında, kavimlerin ve milletlerin birbirlerine eşit olduklarını, birinin diğerine üstün olmadığını anlatır. İran edebiyatında kahramanlık şiir tarzını zirveye çıkarırken, millî kahramanlarla övünür. Geçmişin mutluluk ve zafer dolu günlerini hatırlatır. İstediği gelişmeleri tasvir ederek hayallerine hayat verir. Bu açıdan Şu’ûbiyye hareketleri ve düşüncelerinin Firdevsi üzerinde etkili olduğu görülür.
Firdevsi, halk arasında anlatılan efsane ve öyküleri de kapsayan büyük bir destan yazmak istiyordu. Kafasına koyduğu bu projeyi gerçekleştirmek üzere 974 yılında Şehname’yi yazmaya başlıyor. Doğu hükümdarlarının hayatlarını heyecanla dile getiren eserlere Şehname deniyor. Bu bakımdan eski Farsça ve Arapçayı ustalıkla kullanacak derecede öğrendiği kaydediliyor. Nihayet altmış bin beyitten oluşan eserini otuz yılda tamamlıyor ve 1010 yılında Gazneli Mahmud’a sunuyor.
Bu konuda bir de hikâye anlatılıyor. Firdevsi, eserini Sultan Mahmud’da sunacak ama saraya giremiyor. Saray şairleri onun böyle bir eseri yazıp yazmadığını sınamak üzere imtihana tabi tutuyorlar. Farsçada sonu “şen” ile biten üç kelime varmış. Dört şair, sonu şen ile bitecek bir dörtlük söyleyeceğiz, dördüncü mısrayı sen söyleyeceksin diyorlar. Kendileri “şen” ile biten üç kelimeyi kullanıyorlar, Firdevsi’ye kullanacak kelime kalmadığını düşünüyorlar. Ama o, İran’ın eski kahramanlarından “Poşen”in ismini kullanıyor. Böylece imtihandan başarı ile çıkıyor. Saraya giriyor, gittikçe ünü artıyor ama zamanla düşmanları da çoğalıyor, geri memleketine dönüyor v.s. Uzun hikâye.
Firdevsi, Şehnameyi yazarken tarihçi gibi çalışıyor. İlk insandan, son Sasâni hükümdarı III. Yezdicerd’e kadar olan yani Arap hâkimiyetinin başladığı döneme kadarki İran tarihini anlatıyor. İran tarihine ve değerlerine karşı çok hassas. Tarihî bilgileri güçlü şiir kabiliyetiyle işliyor. Eski ve yeni dönemlere ait bilgi birikimlerini değerlendirerek gerçek yöneticiliğin kurallarını ortaya koyuyor. Devrinde Arapça çok yaygındır ancak o, İranlılara büyük bir tarih ve kültür zenginliğine sahip olduklarını göstermek istercesine Şehnameyi Farsça olarak yazıyor. Deniliyor ki, bir milletin tarihi üzerine tek bir şair tarafından otuz yıl gibi uzunca bir sürede yazılmış tek eser Şehnamedir. Firdevsi eseriyle övünür ve bunu yazmaktaki maksadını açıkça ortaya koyar:
Çok sıkıntı çektim bu otuz yılda
Dirilttim İranlıyı ben bu Farsçayla
Şehnamede Rüstem (*), Keykâvus, Cemşid, Behrâm, Câm-i Cem, Rahş, Suruş, Simorg gibi İran tarihine ait isimler adeta yeniden ruh kazanarak dirilmişlerdir. Firdevsi, bu değerlere hayat verirken, İran’da çok kullanılan “kalemin kılıca üstünlüğünü” göstermek istemiş.
Şehname’de geçen bazı destan, hikâye ve menkıbe isimleri şöyledir. Zal’ın Turanlılarla Savaşı, Rüstem ile İsfendiyar Destanı, Kave’nin Ayaklanması, İrec Destanı…
Evet, Firdevsi, Şehname ile İran’a adeta yeniden ruh kazandıran bir isimdir. İranlılar Şehname’yi okuyorlar. Dileğimiz, aziz milletimizin de, özellikle gençlerimizin de kendimize ait şair ve yazarları okumalarıdır.
----------------:
(*) Rüstem, Mekkeli müşriklerin, Hz. Peygamber’in Kur’ân’la anlattığı eski kavimlere ait kıssalara alternatif olmak üzere gösterdikleri hikâyelerde geçen isimdir. Kıssalara karşı,“Biz de Rüstem’in hikâyelerini anlatırız” şeklinde itiraz etmişlerdir.