Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” kitabındaki bir tespitti “Kimliği parçalanmış ülke” sözü Türkiye için…
Belki de yaşadığımız sancıların kökünde bu tanımlamaya yansıyan “Türkiye gerçekliği”nin izleri vardır.
Türkiye, 20’inci yüzyılın başında köklü bir sistem değişikliği yaşadı. O değişikliğin özü ise, “Din alanı”nın sınırlanması idi. Din bütünüyle tasfiye edilmiyor ama sistem bünyesindeki etkileri sınırlandırılıyordu.
Bu sınırlama toplum hayatını etkileyecek boyutlara ulaştığında olay, Muhafazakâr – Dindar toplum kesimleri tarafından “yok edici bir tehdit” gibi algılandı ve savunma dinamikleri devreye girdi.
Tek parti döneminde çocuklarına samanlıkta Kur’an öğretme çabası, devlete rağmen bir eylemdi ve savunma dinamiklerinin bir parçası idi.
Devlet o dönemde, inanç özgürlüğünü savunan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını, daha sonra Serbest Fırka’yı cezalandırarak bu toplum savunmasını ezmeyi tercih etti.
Çok partili hayata geçildiğinde, hemen bütün zamanlarda CHP’ye verilen ders de bu öz savunma refleksinin eseri idi.
CHP’nin içinden çıkan partiler, yöneticiler öyle değerlendirmese bile toplumun o derin dinamiğinde kimlik mücadelesinin bir parçası oldular. Hep söylerim, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Fırka, Demokrat Parti, Adalet Partisi “Din eksenli” partiler değildi ama onların CHP muhalefeti geniş bir toplum kesiminin “Din eksenli özgürlük talebi”ne tekabül ediyordu.