Selam üzerinize olsun.
Yunanistan sınırından geçmek için yürüyen binlerce mülteci içinde bir baba iki çocuğu kucağında bir çocuğu da eteğine yapışmış, bir de annesinin kucağında. Nereye gidecekler, nasıl gidecekler, neyle karşılaşacaklar? Avrupa’nın hangi ülkesine gidecekler?
Cihan devletimiz yıkıldıktan sonra ayrılan her bir parçasında kurulan devletler, dindaşlarımızın kardeşlerimizin hayatını çekilmez hale getirdiler ve onları göçe zorladılar. Türkiye’ye göç ettirildiler. Ülkemiz konumu itibari ile hem göç alan hem de göçmenler için yol güzergâhı olan bir ülkedir.
Zorunlu göçle birlikte insan, birçok şeyini kaybediyor. “Bülbülü altın kafese koymuşlar ah vatanım demiş” Kendini farklı bir yerde buluyor. İnsanın kaldırabileceği kolay bir yük olmasa gerek. ”Ateş düştüğü yeri yakar” Hala bizde” Göç göç oldu, göçler yola düzüldü” ” Bir Fırtına Tuttu Bizi Deryaya Kardı” gibi göç türküleri hüzünle, acıyla dinlenmektedir.
Dünyanın gözü önünde Afganistan, Arakan, Doğu Türkistan, Filistin ve Suriye’de insanlık faciası devam etmekte olmasına rağmen hiç kimsenin sesi çıkmamaktadır. Bir kısım ülkeler de usulen kınama ile geçiştirmekteler. Sesleri çıkanlar da yeterince etkili olamamaktadır.
Sözde medeni olduğunu söyleyen batılı ülkelerin ortasında 1995’te Bosna Srebrenitsa’da insanlık tarihinin en acı, en karanlık katliamı gerçekleştirilmiş ancak insanlık sınavını kaybetmiştir.
Hak ve Millet davasının yılmaz savunucusu şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ifade ettiği gibi.
”Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!”
Dünyanın hali işte bu. "Zulümle abat olanın, akıbeti berbat olur." Zulümle iktidar olunmaz. Zulüm ebedi değildir. Ne zaman ki bütün cihana sözü geçer güçlü, iradesini icraya muktedir bir adalet devleti olur. Zulüm ancak o zaman biter.