İngiltere’de, 2009 yılında gripten kaynaklı ölümlerin sınıfsal analizi yapılmış. Fakirlerin zenginlere göre üç kat daha fazla öldükleri tespit edilmiş. Tarihçi Peter Turchin, salgınlar ile sınıfsal eşitsizlikler arasındaki ilişkileri araştırmış. Roma ve Çin örnekleri üzerinde durmuş. Tarihteki salgınlarda krallar ölse de orantısal düşündüğümüzde yine yoksul kesimlerin daha fazla öldüğü ifade ediliyor. Norveç’te, geçen hafta 1200 kişi üzerinde uygulanan yeni bir araştırma yayınlandı. Bu araştırmaya göre korona virüsün yoksul kesimleri ciddi anlamda etkileyeceği gözüküyor. Eğitim düzeyi düşük olan ve geliri az olan sınıflar daha fazla işten çıkarılacak. Ancak araştırmada yoksulluk ve koronavirüs salgını arasında doğrudan bir ilişki de görülmüyor. Yine de bazı gözlemler yapma imkânımız var. Fakirler sağlık imkânlarından daha az pay alıyorlar, sağlıklı beslenme imkânları sınırlı, daha yoğun bir topluluk halinde yaşıyorlar. Bütün bu gerçeklikler, salgının sınıfsal bir yüzünü ele veriyor. O da epidemik toplumda fakirlerin çok daha fazla olumsuz etkilendikleri gerçeğidir.
Fakat yaşadığımız korona sürecinde fakirlerin çok farklı bir çehresiyle de karşılaşıyoruz. Daha doğrusu alt toplum kesimlerin, alt düzey meslek grupların ve asgari ücret ya da ona yakın ücretlerle işlerini icra edenler çok ilginç rolleriyle öne çıkıyorlar. Biz çoğunlukla doktorların aktörlüğünde gidişata bakıyoruz. Çünkü sağlıkçı onlar. Hastalıkla doğrudan mücadele ediyorlar. Teşhisi koyuyorlar, tedaviyi uygulatıyorlar, hastanede sabahlıyorlar. Fakat öte yandan başka bir toplumsal kesim de bu süreçte başka dikkat çekici bir sosyolojiyi temsil ediyor. Bunlar düşük gelirli meslek gruplarıdır. Özel güvenlikçiler, postacılar, kargocular, market çalışanları, temizlikçiler… Biz evde tecrit hayatı yaşarken onlar toplumun içindeler. Hareket halindeler. Evin dışında çalışıyorlar. Sokaklara girip çıkıyorlar, apartmanları dolaşıyorlar, hastane kapısını bekliyorlar, kargolarımızı getiriyorlar, market ihtiyaçlarımızı karşılıyorlar.