Başörtüsü ve eşcinsellik yan yana gelmeyecek iki ayrı dünya. Çünkü başörtüsü, Allah’ın emri. Doğrudan Allah’ın ve Peygamber’in mümin kadınlara emrettiği bir norm. Peygamber’in kızları ve hanımları bunu pratikleriyle gösteriyor. Başörtüsü, salt saçı örten bir bez parçası değil. İslam’ın temel değerleri açısından görünmesi haram olanı örten bir nesne. Nesneden öte bir anlam. Bu anlam, tarihsel ve sosyolojik açıdan (örf diyoruz buna) şekil olarak değişebilir. Yazma ile ortaya çıkabilir, leçek olarak ortaya çıkabilir veya başka şeyle ortaya çıkabilir. Ancak değişmeyen anlam örtünmedir, tesettürdür. Başörtüsü, mahremiyeti imgeler. Kadının kamusal alana katılımın mahremiyet sınırlarını çizen bir imge. Bundan dolayı seküler kamusal alan buna karşı büyük bir direnç gösterdi. Elbette tek başına bütün mahremiyeti de temsil etmez. Bu ağır mesuliyeti ona yüklediğimizde birçok sorun ortaya çıkar. Mahremiyet, başörtülülerin ötesine uzanan geniş bir kültür çerçevesi. Erkekleri de kapsar. Söz, davranış, bakış ve mesafeyle ilgili. Sonuçta başörtüsü, İslam’ın mahrem ruhundan açığa çıkan bir anlamdır.
Her başörtülü, bilincinde olsun ya da olmasın Allah’ın emirlerine olan aidiyeti imgeler. Eşcinsellik ise başörtüsüne tamamen zıt bir kavram. Neden? Çünkü Allah’ın kelamından ilham almadığı gibi ona meydan okuyan bir tavır. Allah’ın kitabında “fahişe” (Allah’ın koyduğu hadleri aşan), “aşırılık”, “habis” diye ifade ettiği bir davranış. Bu davranışa yönelen Lut toplumu da azaba uğrar, yok olur. Oğlancılık tarzıyla ortaya çıkan eşcinsellik, Allah’ın gazabına uğruyor. İlahi cezaya duçar kalıyor.