Vakıf müessesesi, Kur’an-ı Kerim’de doğrudan kavram olarak bulunmamaktadır. Ancak Kur’an-ı Kerim, iyilik kavramını merkeze alarak, fakir ve muhtaçlara, öksüz ve yetimlere infak etmeyi, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını gidermeyi, hayır ve yararlı işlerde yardımlaşmayı teşvik eden mesajlarıyla vakıf anlayışı ve uygulamasının temelini oluşturmuştur.
Mesela; daha ikinci surenin başında Hidayete ve kurtuluşa eren müminlerin özelliklerini sayarken ‘Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği nimetlerden infak etmeyi’ takvanın esası olarak belirtmiştir. (Bakara 2/3) “Hayırlarda yarmayı”, (Bakara 2/148) “Hayra çağırmayı,” (Al-i İmran 3/104) “Hayırlı işlere koşuşmayı, (Al-i İmran 3/114-115) “Bollukta da darlıkta da infak etmeyi,” (Al-i İmran 3/134) “İyilik etmek ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirimizle yardımlaşmayı” (Maide 5/2) Kur’an teşvik etmektedir.
Sadaka-ı Cariye, Kıyamete kadar yaşama Ruhu
Rahmet ve merhamet Peygamberi efendimiz (SAS) ise insanın ölümüyle amellerinin kesileceğini, bunun üç istisnasının bulunduğunu belirttiği hadisi şeriflerinde; “İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak sadaka-ı cariye, kendisinden yararlanılan bir ilim ve hayırlı bir evlat bırakan kişinin amel defteri kapanmaz” (Müslim Vaşiyyet,14) buyurmuştur.
İlk Örnekler, Hz. Peygamber ve Sahabe
Fıkıhçıların vakıf kurumuna temel kabul ettikleri bu hadisi şerif ve Kur’an’ı Kerimin iyilik ve hayır konusunda getirdiği hedefler çerçevesinde vakfın ilk uygulamasının Hz. Peygamber tarafından yapıldığını, efendimizin Medine’de kendisine ait hurmalıkları, Fedek ve Hayber’de fethedilen ve kendi hissesine düşen hurmalıkları vakfettiğini görüyoruz.(Buhârî, “Veṣâyâ”, 1; “Farżu’l-ḫumus”, 1; Müslim, “Cihâd”, 51-55)
Peygamber efendimizin vakıfla ilgili bu örnek uygulamasının “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda infak etmedikçe gerçek iyiliğe ulaşamazsınız” (Al-i İmran 3/92) ayetinin nazil olduğu tarihlere tekabül ettiği anlaşılıyor. Bu ayet nazil olunca, Hz. Ömer (RA) hemen Peygamberimize gelerek; ‘Ey Allah’ın Resûlü, şimdiye kadar sahip olduğum, benim için en kıymetli hurmalığa malikim. Bu hususta ne buyurursanız öyle yapacağım’, dedi. Allah Rasûlü; “Dilersen bu hurmalığı Allah için tasadduk et. Artık o Allah’ın mülkü hükmünde olarak alınıp satılmaz, hibe edilmez, ona varis olunmaz, onun mahsulü infak edilir” buyurdular. Bunun üzerine Hz. Ömer bu hurmalığı Allah yolunda cihad edenlerin, esaretten kurtulmak isteyenlerin, misafirler ve ihtiyaç sahiplerinin bu bahçeden yararlanmaları için vakfetti. Hz. Osman Rasûlüllah’ın tavsiyesi ile Medine’deki “Rume Kuyusu”nu bir yahudiden satın alıp bütün Müslümanların yararına tahsis etti, (Tirmizi Menakıp, 18) Halid b. Velid savaş aletlerini ve atlarını, (Buhari Zekât, 49) Hz. Ali bir arazisini ve Yenbu’da su kaynağını vakfetmiştir. (Ahmet b. Hüseyin el Beyhaki VI,160-161) Bunu gören sahabe adeta infak yarışına girerek, ellerindeki pek çok kıymetli malını, ev ve arazilerini vakfetmişlerdir. Hz. Cabir; (ra) “Muhacir ve Ensar’dan imkân sahibi olup da vakfetmeyen bir tek kişi bilmiyorum” dediği rivayet edilir. (Hassaf, s.15)
Vakıf Bir Medeniyettir
İslâm’daki infak anlayışı sonraki nesiller ve toplumlar tarafından benimsenerek sayısız vakıf ve vakıf eserleri meydana getirmişlerdir. Ecdadımız yüzbinlerce vakıfla toplumu şefkat ve merhametle kucaklamışlar ve toplumda sarılmadık yara bırakmamışlardır. Merhamet sevgi boyutu o kadar ileri gitmiştir ki, sadece garip gurabaya yardım ile yetinilmemiş hayvanlara, tabiata, her canlıya ve herkese merhamet nazarıyla bakılmıştır. Leylekleri koruma vakıfları, sokakları temizleme vakfı, meyve vakıfları, köprüleri suyollarını imar, atları hayvanları koruma vakıfları, borçlarını ödeyemeyip hapse girenlere yardım vakfı, misafir ağırlama vakfı gibi İslam medeniyetinin sevgi boyutunu ortaya çıkaran vakıflar kurulmuştur. Camiler Medreseler, Hanlar, Kervansaraylar, hamamlar gibi vakıf eserleri ile ortaya konan estetik ve mimari yapı tarzları medeniyetimizin önemli eserleri olarak yaşamaktadırlar.
İslam tarihinin ilerleyen dönemlerinde Müslüman toplumlarda vakıf uygulamaları giderek artmış ve erken devirlerden itibaren bu kurum; fıkıh literatüründe çeşitli yön ve türleri ile ele alınmış, kuruluş, işleyiş ve hükümleri etrafında ayrıntılı bir hukuk doktrini meydana gelmiş, gerek İslam dünyasında gerekse Batı’da bu alanda yapılan çalışmalarla zengin bir literatür oluşmuştur. Kur’an, Hz. Peygamber ve Sahabe tatbikatına dair kaynak metinlerin mesajları ve uygulamaları, vakıfların İslam’da ne kadar önemli bir müessese olduğu gerçeği tartışmasızdır. Vakıflar, toplumun hayır, iyilik, şefkat, merhamet, sevgi, kardeşlik bağlarıyla birlik ruhunu güçlendirmesi yönüyle insanlık medeniyetinin, gerekse estetik ve sanat alanında bıraktığı tarihi eserleriyle İslâm medeniyetinin önemli dinamiği olmuştur.
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı,
Vakıf konusu ele alınınca Anadolu Vakfından söz etmeden geçmek olmaz elbette. Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim vakfının Mütevelli, Yönetim ve İdari birimlerinde kuruluşundan beri içinde bulunmuş bir kişi olarak, güven duygusunun irtifa kaybettiği bu günlerde; İslâm’ın Kur’an ve Sünnet perspektifinde ortaya koyduğu ilke ve hedefler gözetilerek, yasal mevzuata uygun bir çalışma ruhunun vakıfta yaşatılmaya çalışıldığını gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.
Bilindiği gibi dinin muhatabı insandır. Vakıflar da tarihte insan eğitimini önemsemişler ve özellikle medrese, tekke, zaviye gibi sivil kurumlarda insanın kemale ulaşmasını hedeflemişlerdir. Onun için vakıf kültüründe “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olan, malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan, vakfın en hayırlısı da insanların en çok duydukları ihtiyacı karşılayandır” düsturu benimsenmiştir.
Hadis olduğu da söylenen bu ilke ışığında Anadolu Vakfının, yarınlarımızı emanet edeceğimiz “Gençleri” merkeze alan, onların milli ve manevi kültür değerlerimize uygun yetişmesini amaç edinen anlayışı benimsemesi gerçekten isabetli ve önemli bir karar olmuştur.
Bu amaç ve hedef istikametinde vakfın bütün Yönetim Kurulları, Mütevelli Heyeti, Danışma Meclisi, Sanat Edebiyat Topluluğu, Kadın Kolları, Gençlik Kolları, Şube ve Temsilcilikleri ve ülke genelinde yaygın vakıf gönüllülerinden oluşan insan potansiyeli sinerji ve enerjiye dönüşen gayretleriyle kurumsal bir yapı içinde faaliyetlerini stratejik bir plana bağlayarak takdire şayan hizmetler üretmektedirler.
İstişare ve müzakereye dayalı, sürdürülebilir bu çalışmalar, eşitler arası görev taksimi anlayışı sonucunda; yapılan bağış yardımlarla vakıf, ebed müddet yaşama imkânı sağlayacak gayrimenkullere yatırım yaparak yeterli mal varlığı ulaşmaya çalışmakta, kurduğu şirketi ve bağlı kuruluşlarla eğitim, kültür, bilim ve sanat alanında faaliyetini sürdürmektedir.
Özellikle zekât, fitre ve burs bağışları, yurtlarda barınma imkânları ile kurulduğundan bu yana binlerce gence eğitim desteği verilmekte, eğitim ve kültür, sanat, edebiyat çalışmaları ile hayata hazırlanmalarına katkı sağlanmaktadır.
Günümüz toplumunun ihtiyaç duyduğu temel yayınları medeniyet, kültür, bilim, sanat serileri halinde yayın kuruşu “Anadolu Ay Yayınları” bünyesinde yayınlamakta, Ülkenin temel sorunlarını alanında uzman bilim adamlarından kurulu komisyonlar ile ele alarak Raporlar yayınlanmakta, Anlık haber-yorumlarıyla ve geniş bir yazar kadrosuyla “AnaHaberGazete” ismiyle internet üzerinden yayın yapılmaktadır. Ayrıca Geçler birikimlerini “Ayizi” dergisini çıkararak ortaya koymaktadırlar.
Bütün bu çalışmalar konferanslar, seminerler, çalıştaylar gibi kültürel etkinliklerle desteklenmekte, medeniyetimizi inşa tasavvuru çalışması bir medeniyet projesi olarak yürütülmektedir.
Yardımlaşma, dayanışma, infak ve iyilikte yarış ruhunu besleyen bu mübarek ramazan ayı vesilesiyle kaleme aldığımız vakıf konusunu bir köşe yazına sığdırmak elbette mümkün değildir. Bu vesileyle, saygı ve kardeşliğe dayalı bir sevgi toplumu oluşturma ideali ile bir medeniyet hareketi olan Anadolu Eğitim Kültür Bilim Vakfının bu değerli topluluğunu saygı ve sevgiyle selamlıyorum, başarılarının devamını rabbimden niyaz ediyorum, yaklaşan Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramlarını gönülden tebrik ediyorum.
15.05.2020 Ankara
Ali AY