Kadın cinayeti” haberleri televizyonların demirbaşı haline geldi. Hani olmadığı gün hayret edeceğiz. Belki de asıl haber o olacak: “Ey ahali, bugün hiçbir kadın öldürülmedi!” Öldürülen “insan”dır, kadını erkeği fark etmez, insan azizdir. Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş hükmündedir.
Bir erkek öldürülünce bu “erkek cinayeti” şeklinde haberleştiriliyor mu? Bu noktada islâmî terörle bir bağlantı ister istemez kuruluyor. Yer yüzünde teröre yol açan tek din İslâm! Bir cinayete “kadın cinayeti” demek onu bu şekilde kategorize etmek, ortada bir mesele varsa, çözümüne yardımcı oluyor mu?
Kadın cinayetlerinin aile içi şiddetin son noktası olarak sunulduğu kolaylıkla görülebiliyor. Aile kurumu böylece bir şiddet odağı olarak önümüze konuluyor. Aile çatısı altında bulunanlar, her an şiddete maruz kalabilir, imajı oluşturuluyor. Baba oğlunun kulağını çekmiş, kızına fiske vurmuş bunlar dahi haber yapılıyor.
Kafalara nakış nakış işlenen çözüm belli: Aileden kaçmak!
Aileyi dağıtmak için çalışan çok güçlü bir mekanizma var. Bu mekanizma, her fırsatı değerlendiriyor, olmadığında kendi fırsatını kendi hazırlıyor.
Evet; kadınları eşleri, kocaları öldürüyor! Kadın cinayeti haberlerinden akılda kalan son zamanlara kadar buydu. Fakat, kazın ayağının öyle olmadığı görülebiliyor: “Bu kadın bu adamın nesi?” Sorusunu sorduğunuzda son zamanlarda “sevgilisi” cevabı ile az karşılaşmıyorsunuz. Sevgilisi, metresi, erkek arkadaşı… daha bilmem nesi!
İş icabı 1920’lerden 1970’lere kadar iki sürekli gazeteyi taradım. Kadın cinayeti denilebilecek çok az haberle karşılaştım. Bu az cinayetlerin çoğu aile dışı alanlarda, kadınların istismar edildiği çevrelerde işleniyordu.