Evde kapalı kalma süresi uzadıkça, hasretlerimiz depreşiyor. Ayaklarımız yürümek, ellerimiz tutmak, gözlerimiz görmek istiyor.
İçeride hayat var da dışarıda ne var? Kapalı yer korkusu diye bir rahatsızlık var: Klostrofobi! Evde korkuya kapılmıyoruz, fakat bakabildiğimiz ufuk bizi görebildiklerimizin ötesine çağırıyor. Bakmasan olmuyor, baksan yine olmuyor!
Geçmişteki benzer günleri hatırlamaya çalışırken, darbeler dolayısıyla sokağa çıkamadığımız günler ilk önce aklımıza geliyor. 27 Mayıs, 12 Eylül. Farklı yaşlarda sokağa çıkılmayan günler.
12 Eylül Cuma, darbe cuma namazını vuruyor. Bir de artık unutulmuş olan nüfus sayımı günleri…
1985’te tam da böyle bir gün ve İstanbul’dayız. Kültür Bakanlığı için bir belgesel çekimi münasebetiyle. Birkaç gün önce gelmişiz, pazar günü sayım var. Bir gün nasıl olsa, gelir geçer diye düşünmüşüz. Şöyle bir hayalimiz var. İstanbul’un en güzel yerlerinden birinde konaklıyoruz. Şerifler Yalısı… Emirgân’ın en güzel yeri. Burada gün geçirmek bir zevk olur, sıkılmak ne kelime.
Aylardan ekim, havalar günlük güneşlik…
Arkadaşlarla mümkün olduğu kadar geç kalkmakta mutabık kalıyoruz. Bahçede, Boğaz’a nazır bir yere masayı kurup uzun bir kahvaltı düşünüyoruz. Sen istediğin kadar düşün, hayâl kur.
Sayım memurlarının ilk çaldığı kapı bizimki oluyor. Galiba sayım, normal mesaiden erken başlıyor. Toparlanıp sayım memurlarının huzuruna çıkıyoruz. İşlem tamamlanıyor, memurlar gidiyor.