Batı” okur yazarlarımızın 19. Yüzyıldan itibaren en büyük ve parlak putu idi. Elbette ilmi, edebiyatı, sanatı, fikri, felsefesi de göz kamaştırıcı idi, fakat asıl teknolojisi muazzamdı. Tabiî batının hayat tarzı, idare şekli, dünyaya bakışı, hatta ahlakı ve onun arkaplanındaki dini… örnek alınacak şeylerdi. Zaten, ilmini hemen edinmek mümkün değildi. Edebiyatını, sanatını taklitle yüksek bir seviyeye varılamazdı. Fikir, felsefe de ilim gibi zaman isterdi. O zaman ne oldu? Hayat tarzı, kılık kıyafeti, idaresi, ahlakı, hatta dini örnek alındı. Güç yettiğince de teknoloji ithal edildi.
İki büyük edebiyatçımız batı hayranlığına ve taklitçiliğine güçlü şekilde karşı koydu. Ölçü şuydu: Kendimiz kalarak modernleşmek, Müslüman kalarak zamanı yaşamak. Mehmet Âkif bunu teori, akide üzerinden; Yahya Kemal medeniyet ve kültür üzerinden dile getirdi. Fikir cephesinde ise topluma onlar kadar mal olmayan gösterişsiz ve nümayişsiz bir düşünür vardı: Nureddin Topçu. Topçu, Cumhuriyet döneminin ilk fikrî muhalefet dergisi Hareket’in 1. Sayısında batının pozitivizmi dünyayı sömürmek için araç olarak kullandığını, kendi dışındaki dünyayı küçümsediği için yeni ve insani bir Rönesans yapamayacağını yazdı.