İnsanın kendisi ile yüzleşmesidir aynaya bakmak. Bunun için bazen kendisi bazen de başkaları ayna tutar insana. Sosyal gruplar, toplumlar ve milletler için de geçerlidir bu. Milli Mücadelemize de bir boyutuyla ayna tutuldu.
Vatan sathında yarım asırdan fazladır mücadele veren bir güzel topluluk olarak üstümüze toz kondurmazdık. Seçkin olduğumuzdan emindik adeta. Bu uzun süreçte bünyemize bazı arızalar tebelleş oldu. Beşeri her hareketin başına gelebilecek türden olan bu halleri kabullenmekte biz çok zorlandık.
Özçekimimiz olan ve birkaç kere rötuşlanarak sosyal medyada paylaşılan böyle bir yazıyı, dostlarımızın önerisi üzerine anahabergazeteye taşıdık.
Ders alma duamız ile...
" DOSTLUK ÜZERİNE
(Mevla bizi böyle dostlardan kılsın, böyle dostlarla in’am eylesin!)
Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’ni okurken, şu hadis-i şerifle karşılaştım:
‘Eski dostluğu devam ettirmek, imandandır.’
‘Dostlukta kidem esastır’ nasihati gereğince hemen üç kadim dostumu aradım ve Peygamber (s.a.v.) Efendimizin bu mübârek sözünü onlarla paylaştım.
İslam’a göre dostluk, bir nasip meselesidir ve insanın dışında gelişir.
Şununla dost olayım deyip olamazsınız. Dostluk, yürürken belirginleşen bir şeydir.
‘Katlandığımız değil, razı olduğumuz insanlar dostlarımızdır.’
‘Önce refîk, sonra tarîk’ denilerek, yola çıkacağımız insanları dikkatli ve rikkatli seçmemiz tembihlenir.
İlk olarak şunu söyleyelim: ‘İnsanı, yol değil, yol arkadaşları yorar.’
Yola çıkacağımız insanları yüzde yüz isabetle seçme şansımız ise maalesef yoktur.
Çünkü bu seçimi veya elemeyi, esas itibariyle yapacak olan bizler değilizdir;
Yoldur, yolculuktur. Yanımızdakinin dostumuz olup olmadığı, yolculuk esnasında ortaya çıkar.
Özellikle siyasette ve ticarette, bu yürüyüşlerin büyük bir kısmı hüsranla sonuçlanır.
Tanıdığımızı sandığımız insanları tanıyamamış olmanın üzüntüsü ve şaşkınlığı bizi, yolculuktan daha fazla yorar.
Tam da burada şunu sormalı:
Kırk yıl birlikte olmuş olsak bile, bir insanı ne kadar tanıyabiliriz?
Rakamlar maddiyatı, harfler ise maneviyatı temsil eder.
Dolayısıyla, rakamlar (ve hesaplar) üzerinden sahici bir dostluk oluşmaz, sadece ortaklık kurulur.
Taraflar, ancak bir harfin (anlamın) ucundan tutarlarsa, dost olabilir veya kalabilirler.
"Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister."
Kadim bir dostluğun oluşabilmesi için zorluklara, yokluklara ve imtihanlara ihtiyaç vardır.
Bütün bunlardan alnının akıyla çıkan münasebete ise ‘sınanmış dostluk’ diyoruz.
Yani iyi gün dostu olmak kolaydır, en mühimi kötü gün dostu olabilmektir.
Toparlayalım,
Dünyevi şeyler için ‘kırk yıllık dostların’ birbirini yok saydığı günlerden geçiyoruz.
Hesap yapmaktan iş yapmaya veya dostluk kurmaya vakit bulamayanların sayısı da her geçen gün artıyor.
Bazı dost bildiklerimiz ise kırıcı, kıyıcı ve ifşa edici.
Oysa dostluk, açmayı değil kapatmayı gerektirir.
Sözgelimi dostunun sırrını herkesten saklamak, ayıplarını örtmek, sözüne müdahale etmemek, iyiliğini istemek, onun hüznüyle mahzun olmak; bütün bunlar, ‘dostluğun edepleri’ arasındadır.
Çünkü dostluk ve kardeşlik, öldükten sonra da devam eden kıymetlerimizden biridir.
‘Ahiret kardeşliği’ diye boşuna denilmiyor. "