O tatlı muhabbetin, güler yüzün ve elinden hiç düşmeyen örgünle sen ne güzel komşumuzdun Nadire Teyze! Tahminimce annemden 4-5 yaş daha büyüktün. 85’lerinde olmalıydın. Ama alzheimer hastası annemin yanında oldukça dinç durur, sağlam gözlerin ve güçlü hafızanla bizi hayretten hayrete düşürür, her zaman “maşallah”ı hak ederdin.
Silifke Taşucu’nda annemin karşı komşusuydun. Aranızda sadece bir arsa vardı. Tarihi Haliliye Caminin kıblesindeki geniş boş arsa…
Her zaman pencerenin önünde oturur, elindeki örgüyle uğraşırken bizi gördüğünde mutlaka camdan el sallardın. Annem ve sürekli yanında bulunan yardımcısı hanım kapıdan seslenerek seni kahve içmeye davet ederlerdi. Aslında kahve bahane, senin tatlı sohbetin şahaneydi. Yaşın onlardan büyük olmasına rağmen tatlı dilin, güler yüzün ve esprilerinle evimize neşe katar, özellikle annemi çok mutlu ederdin. Şen kahkahalarınız çevreye yayılırdı. Ertesi gün de annemler sana gelir, sohbet sizde devam ederdi. Bazen evimizin dışında yeşillikler içindeki arsaya sandalye atıp oturur, muhabbetinize açık havada devam ederdiniz.
Evinin bahçesindeki murt (mersin) ağacı sebil gibiydi. Meyve verdiği mevsimde Silifke’ye gelmişsek murt toplar, afiyetle yerdik. Bazen bakkala, markete giderken bir ihtiyacın olup olmadığını sorar, gelirken evine bırakırdım.
Yalnız yaşardın ama çok güçlüydün. Hayat dolu bir kadındın. İlerlemiş yaşına rağmen bu enerjini herkese örnek gösterir ve seni çok severdim. Zaman zaman yaşadığım şehir Kayseri’den telefonla arar, halini hatırını sorardım. Bu aramalarımdan çok mutlu olduğunu bilirdim.
Annemden uzakta olmama rağmen senin oradaki varlığın, komşuluğun, dostluğun bana güven ve huzur verir, gözlerim arkada kalmazdı. Bilirdim ki, bir çift dost göz penceresinden annemin evini, kapısını gözlemekte…
Ama ne olduysa son bir yılda sana bir haller oldu Nadire Teyze! O eski canlılığın kalmadı. Gözlerinin feri söndü. Kulakların işitmez oldu. Uzaktan el sallasam da fark etmez, sesimi duymaz oldun. Belki de çocuklarının uyarısı ve korkutmasıyla evinden çıkmaz hatta pencerenden başını çıkarmaz oldun. Sen anneme de gelmez oldun!
Biliyor musun; artık annem bile seni defterden sildi. Adını andığımda elini sallayıp “Boş ver! O çok değişti. Bizden kaçıyor” diyor. Bir gariplik olduğunun farkında ama pandeminin farkında olmadığından bu tutumuna bir anlam veremiyor.
Bu güzelim bahar günlerinde annem ve yardımcısı tam karşında açık havada güle oynaya kahvelerini içer, meyvelerini yerken, senin de içinin gittiğini, yeniden onların yanında olmak için can attığını tahmin edebiliyorum.
Artık mutsuzsun, yapayalnızsın. Çünkü yaşlı başlı olsan bile hayat eve sığmıyor. İnsanın zaman zaman evden çıkıp temiz hava alması, dostlarını ziyarete gidip onlarla sohbet etmesi, dertleşmesi, bazen de misafir ağırlaması gerekiyor. Çünkü yalnızlık Allah’a mahsus!
Çocukların bile yanına eskisi kadar uğramıyorlar. Nadiren uğradıklarında da, maskelerini gözlerine kadar çekmiş bir halde kapıdan ihtiyaçlarını uzatıp hızla yanından uzaklaşıyorlar. Sarılma, kucaklaşma, el öpme hak getire... İşin kolayını bulmuşlar, seni adeta ölüme terk etmişler. Bahaneleri de hazır: Aman annemize virüs bulaştırmayalım.
Sen de pompalanan korkunun etkisiyle “virüs bana bulaşmasın, ölmeyeyim” derken hızla çöktüğünün farkında değilsin! İnan benim de artık sana el sallamak, pencere önünden sohbet etmek, kapını çalıp ihtiyacını sormak, bahçenden murt toplamak içimden gelmiyor. Çünkü biliyorum ki, beni de yanına sosyal mesafesiz sokmak istemeyecek, “ihtiyacım yok!” deyip geçiştireceksin.
Ne nadir komşumuzdun sen Nadire Teyze! Yazık etmedin mi kendine?