“Bir Tanrı ve tarih güzeli, tabu;
Güneş ve sular mucizesi, bir giz…
Her zaman sonsuz elbet İstanbul bu…
Körelen belki de biziz… Kalbimiz…”
(Ahmet Muhip Dıranas)
İstanbul… Şehirlerin şiir hali, şehirlerin sultanı. Hiçbir şehre bu kadar çok şarkı yapılmadı, türkü yakılmadı, şiir yazılmadı; hiç bir şarkı, hiç bir türkü, hiç bir şiir, bir şehre bu kadar yakışmadı.
Sezai Karakoç’un “Yeryüzüne ayı indir, o bir şehir olsun” diye övdüğü, Necip Fazıl’ın “Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur” diyerek adeta onu onayladığı, Nazım’ın “Sen diyorum İstanbul geliyor aklıma/İstanbul diyorum sen/Sen şehrim kadar güzelsin/Şehrim senin kadar acılı” diye hasretle andığı, Ümit Yaşar’ın “İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım/Nereye gidersen git, orada İstanbul…”, Yahya Kemal’in de “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul/Görmedim; gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer” mısralarıyla onurlandırdığı...
Yine de sözün aciz, üstad şairlerin bile onu övmede yetersiz kaldığı… Her çağın, her dönemin gözdesi bu güzel şiir şehri bilmem ki nasıl anlatmalı?
Yoksa, Tevrat’ın Mezmurlar Kitabı’nda (Bölüm 137) Kudüs şehrine duyulan sevginin yansıtıldığı biçimiyle mi?
“Ey Yeruşalim (Kudüs), seni unutursam,
Sağ elim kurusun. (hünerini unutsun)
Seni anmaz,
Yeruşalim’i en büyük sevincimden üstün tutmazsam,
Dilim damağıma yapışsın!”
Şairin “Gökte yapılıp yere indirilen şehir/Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri” diyerek övdüğü Kudüs’ü unutmak kadar, yeryüzü cenneti “Aziz İstanbul”u, “ayın yeryüzüne indirilerek kurulduğu şehir”i unutmak da, unutturmaya çalışmak da o kadar acı… Böylesi bir unutmanın yaşanacağını da, İstanbul’un kendini unutturacağını düşünmek de zor!
Dileğim; “Dünyanın merkezi” * bu sultan şehrin, “her zaman sonsuz” şehrin, ebediyete kadar yaşaması, her çağın gözdesi olmayı ve herkese “var mı böyle güzel bir şehir?” dedirtmeyi kıyamete kadar sürdürmesidir.
Sonsuza kadar yaşa e mi ey güzel İstanbul!
* Yerebatan Sarayı’nın yanında bulunan “million taşı”nın “başlangıç noktası” kabul edildiği Roma-Bizans döneminde bütün uzaklıklar bu taşa göre hesaplanmıştır. “Her yol Roma’ya çıkar” sözünün de bu taştan dolayı söylendiği ve burada İstanbul’un kastedildiği rivayet edilir. Osmanlılar zamanında ise Şehzadebaşı Cami’nin avlu duvarındaki “mihenk taşı” başlangıç noktası kabul edilmiş ve İstanbul yine dünyanın merkezi olarak görülmüştür.