Çok sevdiğim bu Afyon Dinar türküsünü geçen hafta bol bol söyledim. Yetmedi; “Ceviz oynamaya mı geldin odama?” ve “Büyük cevizin dibi” türküleri ile “Ben bir ceviz ağacıyım” şarkısını da… Zira, Gökbelen Yaylasındaki mütevazı evimizin bahçesinde bulunan devasa ağaçlardaki olgunlaşmış cevizlerin önce toprakla sonra da şifa niyetine midelerle buluşma zamanıydı.
Yayladan göçten önce mutlaka yapılması gereken geleneksel işlemlerden birisi olan ceviz çırpma operasyonu, bu iş için özel hazırlanmış uzun sopaların komşularımızdan temin edilmesiyle başladı. Kardeşim Emine ve eniştemiz Abit ile birlikte üç sopayla yetişebildiğimiz yerlere kadar uzanıp, güçlü vuruşlarla o bölgedeki cevizleri indirmeye çalıştık. Ancak, annemin ilk torunu Kaan’ın doğumu anısına dikilen 39 yaşındaki ağaç çok uzadığı için üst dallara yetişmesi mümkün olmuyor ve her sene başında çok sayıda ceviz kalıyordu. İşin erbabı birisini bularak üst ve yan dalları kestirdik. Dolayısıyla bu defa işimiz kolaylaşmış ve bize sadece yere inen dallardaki cevizleri toplamak kalmıştı. Toplanan cevizler yarılmış olan yeşil kabuğundan ayrılıp kurutulmak üzere örtü üzerinde yerlere serildi. Kesilen güçlü dallardan elde edilen odunlar da, Taşucu’ndaki evimizde sobada yakılmak üzere bir kenara yığıldı.
Bu sene yayla göçünün hüznünü de ilk defa yaşadım. 5 Haziranda başlayan dört aylık yayla keyfimiz, halen kalan son komşularımızla vedalaşmamızla birlikte 1 Ekim Cumartesi günü sona erdi. Gökbelen’den Silifke’ye doğru inerken aklıma Silifke’nin meşhur yayla türküleri geldi. Mesela “Silifke Koşması”nda “Benim yârim yeni gelmiş yayladan/Hoş geldine varamadım ağlarım haydi”, “Sarı Yaylam”da da “Sarı yaylam da seni yaylayamadım kar iken/Yavru palazını da avlayamadım tor iken” ve “Göçer Yörükler de boz koyaklar yurt olur/Nazlım göçmüş de yüreğime dert olur.” deniliyordu.
“Yayla Yolları”nda ise yayla göçleri çok güzel biçimde tasvir ediliyordu;
“Aşıp aşıp gider yaylanın yolu
Sehile dayanmaz dağların gülü
Gayet güzel olsa yiğidin yari
O da gelir binbir iki naz ile
Yayla yollarında göç kater kater
Eşinden ayrılmış bir palaz öter
Ötme palaz ötme seni tutarlar
Tutarlar da dar kafese katarlar”
Şu anda Taşucu’ndayız. Tekrar bastıran sıcaklarla beraber yaylayı, havasını, suyunu, uykusunu özler durumdayız.
Yazımın başında bahsettiğim ve 6 Nisan 1955 tarihinde Muzaffer Sarısözen tarafından derlenen bu hüzünlü Afyon Dinar türküsünü her duyduğumda Kitap Okuma Grubumuzla o cevizin altındaki buluşmamız ile yayladan göç hazırlıklarımızı ve ceviz çırpmamızı hatırlayacağım.
Cevizin yaprağı dal arasında
Güzeli severler bağ arasında
Üç beş güzel bir araya gelmişler
Benim sevdiceğim yok arasında
Evlerinin önü zerdali dalı
Pencereden gördüm kınalı eli (o nazlı yâri)
Benim sevdiceğim tomurcuk gülü
Sensiz lokmaları yiyemez oldum
Sensiz odalara giremez oldum