Ukrayna’nın Rusya tarafından işgali öncesi iyi bir sınav vermeyen Batı’nın işgal başladıktan hemen sonra ardı arkası kesilmeyen zirveler gerçekleştirdiği hepimizin malumu. Bunlardan birisi de geçtiğimiz günlerde 24 Mart 2022 tarihinde Brüksel’de gerçekleşen ‘NATO Liderler Zirvesi’.
Bu zirvede gerçekleşen görüşmelerde en belirginleşen husus, uzun zamandan bu yana Avrupa ekseninde dillendirilen NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğine dair iddiaların pek de doğru olmadığı gerçeği oldu.
ABD’nin özellikle Güney Doğu Asya’ya teksif olacak siyaseti açısından öncelikle Avrupa’nın güvenliğinin sağlanması son derece büyük bir önem ihtiva etmektedir. Bu konuda atılacak en kritik hamle, var olan müşterek müdafaa konseptinin tekrardan yeni gerçeklikler doğrultusunda hayata geçirilmesi olacaktır.
Türkiye’nin burada üstleneceği rol son zamanlarda sıkça dillendirilmeye devam ediyor. En son Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin NATO’nun doğu kanadının müdafaası açısından Türkiye’nin önemine dair dile getirdikleri dışında, birçok AB ve ABD merkezli düşünce kuruluşu bu hususları yazmaya ve söylemeye başladı.
Başladı başlamasına da yine de Ukrayna ve Avrupa’nın güvenliği söz konusu olduğunda son derece hasis davranan ABD ve AB’de Türkiye’nin güvenliğine dair bir paradigmal değişim olduğunu zannetmiyorum.
Ne ABD Suriye coğrafyasında terör örgütleri ile olan münasebetlerini sonlandırdı ne de NATO ülkelerinin uyguladığı örtülü ya da açık ambargo kararlarında bir değişim söz konusu. Müzmin Türk insanı iyimserliğini yine iliklerimize kadar hissediyoruz ve Batı ile olan ilişkilerdeki olağanüstü iyileşmeye dair ayakları yere basmayan onlarca yazı ve çizi keza yine medyada kendine yer buluyor.