Nuri Killigil, 1890 yılında babası Hacı Ahmet Bey’in Bayındırlık Teşkilatı’ndaki görevinden dolayı bulundukları Manastır’da dünyaya geldi. 6 çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu ve abisi Enver gibi o da askeri bir eğitimden geçti. İlkokul eğitiminin ardından ilk askeri tahsilini Manastırda yaptıktan sonra ailenin İstanbul’a geri dönmesiyle 1903 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ne girdi.
İlk görev yeri olan Maiyet Bölüğünde Kut’ül Amare Kahramanı Amcası Halil Kut Paşa’nın emri altındayken Trablusgarp Savaşı başladı ve abisi Enver Paşa ile Mısır üzerinden Trablusgarp’a gitti. İtalyanlara karşı Teğmen rütbesiyle verdiği bu mücadelenin ardından Üsteğmenliğe yükseldi. Bir yıl sonra Yüzbaşı rütbesiyle önce Roma ardından Viyana Askeri Ateşe Muavinliği’ne getirildi. 1914’te Osmanlı Devleti Harbiye Nezareti Makam Yaverliğine tayin edilerek İstanbul’a döndü.
Birinci Dünya Savaşının başlaması üzerine İngiliz ve İtalyanlara karşı örgütlenmeyi koordine etmesi için yeniden Trablusgarp’a gönderildi. Buradaki başarılarından ötürü Binbaşılığa yükseldi. Rusya’da yaşanan devrimin ardından Sovyetlerle mücadeleyi güçlendirmek ve bu bölgelerdeki hakları Ermeni saldırılarından korumak için Enver Paşa tarafından 1918 yılında Kafkas İslam Ordusu Komutanlığı’na getirildi. Bu görevi sırasında Yarbay rütbesine padişah fermanıyla ‘Fahri Paşa’ unvanı eklendi. 15 Eylül günü Bakü’yü Sovyet, İngiliz, Ermeni ittifakının işgalinden kurtardı ve Bakü Fatihi olarak anılmaya başladı.
1920 yılına kadar Karabağ’da mücadelesine devam eden Nuri Paşa, savaşın kaybedilmesi üzerine Anadolu’daki milli mücadeleye destek vermek için Kazım Karabekir’in Kolordusuna katıldı. Bu sırada ilk atölyesini kurarak Kars ve Erzurum’daki askeri teçhizat ve malzemelerin tamirleri için çalıştı ve ilerideki hayali için ilk adımı atmış, ilk tecrübelerini edinmiş oldu.
Akciğerlerinde yaşanan sorunlardan ötürü 1922 yılında kardeşi Kamil Beyin yanına, Berlin’e giderek tedavi oldu. Yurda döndükten sonra bir süre Çini üretimi ile ilgilenen Nuri Killigil, 04 Aralık 1928 tarihinde Piyade Yarbay rütbesiyle emekli edildi ve İstiklâl Savaşı’na iştirak ederek Sarıkamış’ın kurtarılmasında mücadele ettiği için 29 Şubat 1929’da İstiklal Madalyasına layık görüldü.
1933 yılında Zeytinburnu’nda kok kömürü satan bir şirketi satın aldı ve burada bir Demir Eşya Fabrikası kurdu. Fabrikada demir çubuk, soba, kumbara gibi demir eşyalar üretmenin yanında silah ve mermi de üretti. 1938 yılında Sütlüce’deki başka bir fabrikayı daha satın alarak Madeni Eşya Fabrikasına dönüştürdü. Tabanca, havan, mühimmat, uçak bombası ve tahrip kalıpları da üretmeye başlayan Killigil, 1946 yılında Zeytinburnu’ndaki fabrikayı kapatarak Sütlüce’deki fabrikayı geliştirdi ve imal ettiği ilk yerli silah ve mühimmatları Millî Savunma Bakanlığı’na sattı, hatta yurt dışına ihraç etti.
Türk Savunma Sanayiinin öncüsü Nuri Killigil, ilk yerli endüstriyel tasarımcılık örneği olarak tasarımını ve çizimini kendisinin yaptığı ‘Killigil Tabancası’ olarak bilinen tabancayı da burada imal etti. Killigil Tabancası, ilk yerli ve milli tabanca olarak kayıtlara geçti ve o yıllarda dünyanın en iyileri arasına girmeyi başardı.
Türk dünyasıyla yakından ilgilenen, Türk Birliğini savunan ve İsrail’in kuruluşuna karşı çıkan Nuri Killigil, Hindistan karşısında var oluş savaşı veren Pakistan’a, İsrail’le savaşan Filistin ve diğer Arap ülkelerine ambargoya rağmen silah satışı yaptığı için hedef olmuş, iç ve dış baskılar sonucu fabrikası kapanma noktasına getirilmişti.
“Biz tarih boyunca ne zaman kendi silahımızı ürettiysek hep muvaffak olup zaferler kazandık. Ancak başkalarının ürettiği silahlarla hep kaybettik” diyerek yola çıkan ve askeri alandaki başarısını yerli savunma sanayiini inşa etmekle pekiştiren Nuri Paşanın Sütlüce’deki fabrikasında 2 Mart 1949 günü İstanbul’un birçok yerinden duyulan büyük bir patlama meydana geldi. Nuri Killigil’in de içlerinde bulunduğu 28 kişi feci şekilde can verdi. Naaşlara ulaşmak için yapılan arama çalışmaları sonucu bulunan vücut parçaları 3 ayrı tabuta koyuldu. Olaydan tam 20 gün sonra, 22 Mart günü Nuri Paşa’nın cesedi Sütlüce sahilinde kendiliğinden su yüzüne çıktı ancak dönemin tek parti yönetiminin baskıları sonucu İstanbul Müftülüğünden zorla aldırılan bir kararla ‘ceset bütünlüğünün bozulduğu’ bahanesiyle ailenin gömülmeden önce cenaze namazı kıldırılması talebi geri çevrildi. Naaş, 24 Mart 1949 günü ailenin kendi imkanlarıyla Edirnekapı’da hazırladığı ‘Nuri Killigil Fabrikası Şehitliği’nde toprağa verildi. Olaydan 67 yıl sonra harap şekildeki mezar yeri şahsi girişimler sonucu onarıldı ve o dönemde kıldırılmayan cenaze namazı cemaatle kıldırıldı.