İyi Bir Yönetici Nasıl Olmalıdır
MAKALE
Paylaş
24.03.2023 16:24
512 okunma
Fatih Acar

Yönetme, bir birimdeki iş ve işlemleri kurallara ve amacına uygun biçim- de yürütme eylemidir. Yönettiğiniz alan eğer özel sektör alanındaysa iş sizin ya da patronunuzun işidir. Fakat yöneticiliğiniz kamu sektöründe veya sivil toplum kuruluşları, dernek, vakıf, konfederasyon şeklinde örgütlenen birimlerde ise durum farklıdır: “Tüyü bitmedik yetimin adına” o makamdasınız demektir. Yani topluma, millete ve tarihe karşı “hesap verilmesi gereken bir sorumluluk” taşıyorsunuz demektir. Evet hesap verme mevkiidir yöneticilik. “Hamama giren terleyecektir.” Yöneticilik sorumluluk oranında zorluklar, riskler taşır. Atalarımız “Koyunu güden kurdu görür.” demiştir.

Yöneticilerin kendisine karşı sorumlu olduğu “millet” dediğimiz olgu “soyut” bir varlık olduğu için gelip bize günlük işlerimizden dolayı hesap soramaz. Fakat bize karşı bu sorgulamayı toplum adına, “tüyü bitmedik ye- tim” adına anbean yapacak “içimizde bir yer” vardır: o da vicdanımızdır.

Doğru şekilde yönetmenin ve iyi yöneticiliğin ilk şartı vicdanımızı danışman, mümkünse amir yapmaktır. Vicdanımızdan başka hiç kimse; ne amirlerimiz, ne müfettişler, ne de danışmanlarımız her an bizimle ola- mazlar. Oysa kamu veya diğer sivil yapılanmalarda görev yapan yönetici karar alırken elinde geniş tasarruf alanları vardır. Ve çoğunda yöneticiler vicdanları ile baş başa kalırlar. Vicdanlarını çalıştıramayanlar işleri konusunda karar alırken adeta kör kalır, sağır olur. Çünkü sadece yaptıklarımızdan değil yapabileceğimiz halde yapmadıklarımızdan da bizi sorumlu tutacak tek makam vicdanımızdır. Zaten yapabileceğimizi düşündürüp bizi harekete geçiren yegane makam da vicdanımızdır. İşte böyle vicdanlı olmak bize değer katar, sıradan yöneticilerden farklı kılar ve halka hizmetin çıtasını yükseltmeye yarar. En doğru ve güzel öğüt vicdandan gelir.

“Vicdanlı olmak” da yaygın bir yanılgıyla “merhametli olmak”tır sanılıyor. Merhamet de elbette bir erdemdir. Fakat vicdanlı olmak bilakis “adaletli” davranmak demektir. Bir taraf lehine kararları eğip bükmemektir. Hakka riayet etmektir. Vicdan içimizde doğruyu gösteren bir terazidir.

Vicdanlı davranmanın doğal sonucu Haktan yana, halkla beraber olmak- tır. Devleti önceleyen, ideolojik tutuculuk yapan ya da yakınlarını gözeten değil; hakları koruyan ve halkın yanında olan yaklaşım vicdani olandır ve bu çağımızda “sivil” yaklaşım olarak tanımlanmaktadır.

İyi bir yönetici farklı görüşlere önyargısız, hoşgörülü ve tarafsız yaklaşandır “önce insan” diyebilendir.

Devleti,“gücüyle bireyi ezen” değil “himayesiyle bireyi kollayan” bir aygıta çevir- mektir. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” diyen Şeyh Edebalı’nın ruhunu güncellemek sivil yaklaşımla mümkündür.

Sivil olmak halktan yana olmaktır. Halktan biri olmaktır. Sivil olmak bağımsız düşünceli olabilmektir. Yönetici de zaten halkın hizmetinde olmak için vardır. Yönetici sivil zihniyette olmalıdır.

Yönetici Nitelikli Olmalı

Aslında hepimiz içinden çıktığımız toplumun birer ürünüyüz. Toplumun vasatı ne ise yöneticiler de o düzeyde olacaktır. Yani önemli olan bir toplumun “insan kalitesi”dir. İnsan kalitesi ne kadarsa toplumun, yöneticinin kapasitesi de o kadar olacaktır.

Bunun dünya görüşüyle, siyasal taraflarla bir ilgisi de yoktur. Kültür se- viyesi ile ilgisi vardır. Örneğin fırsatçılık bir kültürdür. Bir toplumda bu kültür “Bal tutan parmağını yalar.” anlayışı ile beslenmiş ve yerleşmiş ise hangi dünya görüşü, hangi parti iktidara gelirse gelsin kamu imkanlarına hukuksuzca tevessül eden bazı yöneticiler olacaktır. Çünkü toplumun insan malzemesi bellidir. Her parti, her akım, her grup aynı insan malzemesini kullanmaktadır. Yöneticiler de o toplumun bir parçasıdır ve onun içinden çıkmaktadır.

Bu da “Layık olduğunuz gibi yönetilirsiniz.” hükmünün sosyolojik açıdan kanıtıdır. Daha güzel bir toplum hayatı istiyorsak ve iyi şeylere layık olduğumuzu düşünüyorsak insan kalitesini yükseltmek zorundayız. Değişimin başlayacağı yer ise aslında herkesin kendisidir. Sonra da yakın çevresidir. Böylece olumlu değişim topluma yayılır, insan kalitesi yükselir. Verimlilik, mutluluk ve refah ise insan kalitesi ile birlikte yükselir.

Fakat sıradan insanlara göre yöneticideki değişim toplumda daha büyük etki yapar. Bu nedenle yöneticinin birey olarak iyi olması diğer insanlara göre daha önemlidir. Yöneticilerin “nitelikli insan” olması toplumdaki müspet değişim için başat bir rol oynar.

Bu gerçeği şöyle de okuyabiliriz: Yöneticileri en iyilerden seçerseniz toplumun da kalitesini yükseltmeye hizmet edersiniz. Çünkü örnek, model ve kuralları yorumlayan, böylece şartları şekillendiren onlardır. Çağlar öncesinden söylenmiş. “Bir toplumu değiştirmek için önce alimlerini ve idarecilerini değiştiriniz.” prensibi çağlar değişse de geçerliliğini koruyor. İşte yöneticinin kamu görevinden başlayıp özel yaşamına kadar uzanan bir vicdani duruş sorumluluğu burada doğmaktadır.

Bilinçli, donanımlı temsil kabiliyeti yüksek, inovasyon kültürü taşıyan yöneticilerin toplumların geleceği için ne kadar büyük bir rol oynayacağı ortadadır. “At binicisine göre kişner.” atasözü yöneticilerin duruşuna göre insanların kendilerine çekidüzen verdiğini çok güzel anlatmaktadır.

Eğri Cetvelden Doğru Çizgi Çıkmaz

“Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz.” ise, ölçülerimizi doğrultmak, doğru ölçü ve ilkelerle karar almak da çok önemlidir. Kurumlara ve topluma istikamet çizen yöneticilerin ölçüleri ne kadar doğru ise kararları da o kadar isabetli olacaktır.

Öyleyse yöneticilerin daha “nitelikli” hale gelmesini sağlamak için yapılan okumalar, düzenlenen hizmet içi eğitimler, kişisel gelişim eğitimleri ve seminerler sadece iş verimliliği açısından değil toplumun olumlu değişimi ve kültü rel olgunlaşması için de kritik değerdedir. Bu topluma yönelik bir “iyileştirme” çalışmasıdır. Eğitim önemlidir. Fakat yöneticilerin eğitimi daha da önemlidir

Yönetici İçin Başarı İlkeleri

Emanetin Ehline Verilmesi

“Emaneti ehline veriniz ve insanlar arasında adaletle hükmediniz.” Bu bir ayet mealidir. Adeta yöneticilerimiz için bir kitap, külliyat gücünde özet mesajdır. Emanet, “tüyü bitmedik yetimin hakkı” olan makamdır. Her makam geçicidir ve bir emanettir. Milletin emanetidir. “Mahkeme kadıya mülk değildir.” Kendi malı değil, milletin emanetidir. Bir nöbettir yöneticilik.

O makamı “ehil olana” vermek ise başarının ilk ve temel şartıdır. Atama yapan, görevlendirme yapan yöneticiler aslında kendi çalışma ekiplerini tayin ederler. Eğer ekip sağlamsa, yani ehilse, işi bilen, uzman kişilerse bu, atama yapan yöneticilerin işini kolaylaştırır, elini güçlendirir, başarısını artırır. “At binenin, kılıç kuşananın.” demiştir atalar. Yani işi bilen doğru yapar.

İlahi kelamda “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyrulmuştur. İnsanlar ehliyet derecesini yıllar boyu dirsek çürüterek edinirler. Bütün  o yıllar boyunca hatalar yapar, dersler çıkartır, yanlış yapar, düzeltir ve zaman içinde pişer, bilgileri ve kanaatleri pekişir. Böylece “ehil” yani uzman olur, usta olur, tecrübeli olur. Onlar daha konuyu dinlerken doğru çözümün ne olduğunu bulurlar. Acemiler ise konuyu kavrayana kadar pek çok yanlışlık yapabilir.

İşi bilmeyeni iş başına getirmek verimliliği düşürür, kırgınlıklar doğurur, sinerjiyi bozar, maddi ve manevi kayıplara yol açar. “Acemi marangozun yongası çok olur.” sözü boşa değildir. Çünkü acemiler, iş bilmeyenler çok hata yaparlar. “Ustanın tuğla taşında gördüklerini acemi saraylarda göremez.” atasözü her şeyi özetler aslında. İşin ehli olanların birikimi, tecrübesi bir kurumsal hafızadır aynı zamanda.

Bir yönetici çalışma arkadaşlarını seçerken çeşitli saikler taşıyabilir. Ancak kaygıları ne olursa olsun tercihlerinde ehliyeti göz ardı ettiği anda bundan sonra sürüp gidecek bir zulmün ilkini yapmış olur. Unutulmaz bir düstur vardır: “Salahiyet(yetki) ile cehalet(bilgisizlik) birleşirse felaket (kötü sonuçlar) olur.” Ehil olmayanların bilmedikleri işin başına getirilmesi bir nevi bataklığa saplanmak gibidir.

Adalet

Adaletle karar vermek... Vicdani davranmak… Sivil duruş sahibi olmak… Halktan yana olmak, haklara riayet etmek… Kayırmacılık, iltimas, torpil ve her türlü usulsüzlükten uzak olmak... Doğru dürüst yönetmek… Adalet istikrarın, huzurun ve barışın temelidir. “Adalet mülkün(devletin) temelidir.” diyen Hz. Ömer adaletin timsali idi. Devletin işinde devletin mumunu, kendi işinde kendi mumunu yakacak kadar adalete titreyen bir örnekti.

Yönetici, anayasa, yasa, tüzük, yönetmelik, genelge ve talimatlar dediğimiz “mevzuat”ı oluşturan metinlerin uygulayıcısıdır. Bu metinleri uygularken statükocu anlayışla statik(donmuş, sabitlenmiş) yorumla da karar alabilir; ilerlemeci, yapıcı, dinamik (şartlara göre koşulları düzenleyerek) yorumlarla da karar alıp icra edebilir. Bu, onun bakış açısına bağlıdır. İdareci, mevzuatın metnini kutsallaştırmadan gayesini ön plana alıp in- sanların işlerini hukuka uygun şekilde görmelidir. Gayenin insana hizmet olduğunu unutmadan daha olumlu, daha adil, yapıcı, kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı kararlar almalıdır.

Hz. Ömer’in uygulamalarından şu çarpıcı örnek bize çok şey anlatacaktır:

Hz. Ömer’in kendi döneminde meydana gelen yeni gelişmeler O’nu farklı problemlerle karşılaştırdı. Kurduğu yeni düzen “adil ve insancıl” olduğu için asırlar boyu sürdü, sahiplenildi. Neydi o düzeni sağlayan yönetim yaklaşımı? Özetle anlamaya çalışalım:

Kendisinden önce Arabistan Yarımadasından ibaret olan İslam devletinin sınırları Hz. Ömer zamanında, İran’ı aşıp doğuya, Mısır’ı aşıp Kuzey Afrika’ya, bütün bir Mezopotamya’ya ve nihayet Filistin’i aşıp Kıbrıs’a yayılmıştı. Artık bir imparatorluk coğrafyası oluşmuştu. Fetihlerden sonra

Başkent Medine’ye dönen orduların aklında bir tek husus vardı. O vakte kadar yapılan uygulamanın devamı bekleniyordu.

Kur’an’da ve Hz. Peygamberin uygulamasında yer alan “ganimet dağıtımı” uygulamasını Hz. Ömer’in de yapıp topu topu 25-30 aile reisine koca ülkeleri bölüştürmesi bekleniyordu. Doğrusu Ortaçağ’ın tüm yeryüzün- de hüküm süren “derebeylik düzeni” de bunu gerektiriyordu. Fakat Hz. Ömer bunu yapmadı. Kendisine ülkeler teslim edilsin diye bekleyen Arap aşiretlerine farklı bir tavırla seslendi: “Kim Allah için cihada çıktı ise bil- sin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır. Kim de mülk edinmek için yola çıktıysa bilsin ki Mülk Allah’ındır.” Kimseye ganimet diye ülkeleri paylaştırıp yeni tiranlar doğmasına vicdanı, aklı izin vermemişti. “Ayetin gayesi bu değildir, usul gayeye hizmet etmiyorsa yanlıştır.” anlayışı ile hareket etmişti. Böylece İslam düşüncesinde “Amaçsal (Gai) yorum” ekolünün temellerini de atmıştır.

Gerçek bir deprem olmuş, büyük bir devrimi gerçekleştirmişti. İlk defa şahıslara verilmeyen araziler için “vakıf kurma” içtihadı yapmış, bütün bu toprakları “birilerinin malı” yapmayı reddedip “insanların ortak malı” dediği vakıflara vermiş ve böylece “kamunun ortak malı” yaptığı bu böl- gelere “derebeyler” değil “valiler” atamıştır. Krallar değil yöneticiler gön- dermiş; yöneticilere de gönderdiği talimatlarla “hukuk” oluşturmuştur. İşte “yeni şartlara göre” çözüm üretmiş, yönetimin amacı olan “adaletle hizmeti” ayakta tutmak için daha adil bir değişiklik yapılmış, tarihin seyri- ni değiştiren “idari devrim” gerçekleştirilmiştir.

Bizim konumuz olan “yöneticilik” de çağdaş biçimiyle ilk defa böylece ortaya çıkmıştı. Kanaatimce Ortaçağ düşüncesini yıkan ve modern kamu yöneticiliğini başlatan lider Hz. Ömer olmuştur. Emeviler döneminde kesintiye uğrasa da İslam yönetimlerini Batı’dan üstün kılan ve ülkelerini büyüten işte bu derebeylik düzenini kaldırıp “yöneticilik” düzenini doğuran Hz. Ömer farkı olmuştur. Bu fark; “Dicle kenarında bir kuzuyu kurt kapsa Allah onu benden sorar!” diyen vicdani sorumluluk duygusundan kaynaklanan kuvvetli adalet anlayışı, Hz. Ömer’i büyük bir lider, yönetici olarak tarihe kaydettirmiştir.

Camiyi Yık, Adaleti Yıkma

Fatih Sultan Mehmet’i asırları aşan bir lider yapan şey de “Camiyi yık, adaleti yıkma.” anlayışıydı. Kadı Hızır’ın yargıladığı ve sınır tecavüzünden elini kesmeye hükmettiği Fatih, davacı olan mağdur gayri Müslim tarafından affedilmeseydi bugün Fatih’i “kolsuz” ya da “çolak” diye anacaktık. Ama gözümüzde daha da büyüyecekti. Şimdi olduğu gibi. Onu büyüten de adaletinden başka bir şey değildi.

Yönetici emin, ehil ve adil olmalıdır.

İstişare

Bu da ehliyet ve adaletten sonra en önemli prensiptir. Bir yönetim metodudur. Yönetim süreçlerinin en önemli olgusu “istişarenin kurumsallaştırılması”dır. Bilgi de bugün artık yetersizdir. Bilginin nasıl kullanılması gerektiği daha önemlidir. Karşılıklı görüş alışverişi ile bir ortak karar geliştirilmesi bilginin doğru yorumunu da elde etmeye yarar. Aynı zamanda yönetim sürecini demokratikleştiren bir ilkeyi de hayata geçirmiş oluruz. Bu nedenle yöneticilerin konunun uzmanlarına, diğer yönetici arkadaşlarına, üstlerine, denetim elemanlarına, müşavirlere tereddüt ettikleri konuları sormaları ve kendilerini

bu yolla destekleyerek geliştirmeleri çok önemlidir. Karar süreçlerine yönettiği insanları dahil etmek de “araların- da müşavere” ile hareket etmektir. Bugün kurumsal bir danışmanlık olan “iç denetçilik, rehberlik ve teftiş kurulları” da bu işlevin kurumsallaşma- sına örneklerdir. Bu birimleri aktif kullanan bir yöneticinin başarısız olma ihtimali iyice düşer.

Görev verilen makamın yükselmesi, doğru kararların alınmasının önemini arttırır. Bu da istişarenin mutlaka işin içine katılmasıyla mümkündür. Geçmişte en sık karşılaşılan temel gerçeklerden biri, ülkeyi yönetenlerin istişare kültüründen uzaklaşmalarının ve her hal ve şartta doğruyu söyleyecek doğru bir istişare heyetine sahip olmamalarının hüsranla sonuçlandığı ve yönetimden uzaklaşma sonucuyla karşılaşıldığını göstermektedir. Bu kural günümüzde vakıf ve dernek yapılanmalarında da geçerliliğini korur. Bu açıklamalar çerçevesinde; Başarının anahtarındaki şifreyi veren çizgiler; ehliyet ve adalet ilkesi ve istişare metodu olarak ortaya çıkmış bulunuyor.

Sevgi ve Merhamet

İyi Bir Yöneticinin Olmazsa Olmazı  Sevgi ve Merhamet

Merhamet kelimesinin sözlük anlamı  “Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma” şeklindedir.

Merhametli olmak ağlayanla ağlamak değildir. Ağlayanın gözyaşını dindirecek bir çözüm yolu bulmak ya bulmaya çalışmaktır.Merhamet acımak değil acıtmamaktır.
Tarih boyunca ortak insanî bir değer olarak kabul edilen merhametin, şaşırtıcı bir hızla hayatımızın her alanından çekilmeye başladığını, insanla en derin anlamına kavuşan bu kıymetli duygudan boşalan yeri, şiddet, öfke ve zorbalık gibi insanoğlunun ortak aklı tarafından asla tasvip edilmeyen olumsuz duyguların doldurduğunu görmek gerçekten çok üzücü bir durum. Bugün geldiğimiz noktada insamıza ait öfke,intikam,kibir,güç tutkusu,bencillik gibi kötü duygular yüreklerdeki merhamet duygusunu yok ediyor.

İyi bir yöneticide bulunması gerekli en önemli vasıflardan biri olan Merhamet konusunda yüce kitabımızda;

Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde onun emriyle akıp giden gemileri,
sizin yararınıza verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar.
Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir. (Hac Suresi / 65)
Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah'tan bağışlanma dilerse Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (Nisa Suresi / 110)
Ve de ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın." (Mü'minun Suresi / 118)
Şeklinde ayetler mevcut.

Yine merhameti yakından ilgilendiren konularla  ilgili  Peygamberimiz:

“Ben rahmet ve savaş peygamberiyim.” buyurmuş.

Tâif’te kendisini taşlayarak  Ayaklarını kanatan ve kendine zulmedenlerle ilgili,.

Kendisine ashaptan Zeyd

“–Ne yapıyorsunuz ey Tâif halkı?! Bir Peygamber’i taşladığınızın farkında mısınız? Dediğinde;

Melekler:

“–İki dağı çarpalım, buranın halkı helâk olsun.” dediklerinde

“–Yok, ben merhamet peygamberiyim.” Buyurarak onlar bilmiyorlar onları affet diyecek kadar büyük merhamet sahibi bir peygamber örnek bir yönetici

Yine  Mekke Fethi’nde kendisine yirmi küsur sene zulmedenlere karşı af ilân eden. Tam kısas yapma gücü ve hakkı varken emsali görülmemiş bir  bir merhamet örneği gösteren örnek bir yönetici.

Bu konuya ilşkin yüzlerce örnek gösterebiliriz. Bütün bunların amacı neydi .Dertlilerin derdine derman olabilme ,Özellikle ümmetinin garipleri, kimsesizleri, mağdurları, muzdaripleri, hastaları ve yoksullarına kol-kanat germe, gözü yaşlı mazlumlar, çâresiz yaşlılar, himâyesiz dullar, sahipsiz yetimler, çile ve ıztıraplar altında inleyen kanadı kırıklara bir teselli kaynağı olma,zâlimlerin zulmüne engel olma, mazlumlara imdat etme, hakkı tutup kaldırma dâvâsı ,düşmanlıkları kardeşliğe dönüştürme, gönüller arasında yıkılmaz muhabbet köprüleri inşâ edebilme gayesi vardı.

Bir gönül kazanabilme. Bir kişinin daha ebedî saâdetini kurtarabilme heyecanı vardı.

Necip Fazıl’ın ‘Reis Bey’ kitabını bilirsiniz. Kalbi sertleşen ve merhamet duyguları yetersiz tüm yöneticilerin  bu kitabı mutlaka okumaları gerekir.

“İdamlık mahkûmun Reis bey’e söyledikleri insanın içini titreten sözler;

“Etmeyin Reis bey, siz ağlayamazsınız, ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz, siz merhametten acıma duygusundan yalnızca kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerinde haklısınız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz, rahmet kaldırılmış mühürlü kalbinizden, buz çölünde yol alıyorsunuz mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim”

İçinden merhamet duygusu kaldırılmış bir ağır ceza reisinin haksız yere bir masumun idamına karar vermesi sonucu oluşan olaylar iyi bir yönetici de devlet adamında merhamet duygusunun ne kadar önemli sonuçlar doğurabildiğini  gösteriyor.

İnsanı insan yapan sevgi ve merhamet duygusudur. İnsanın özü sevgi ve merhamettir.

Mutluluğunu başkaları ile paylaşabilen, onların mutlu olması için bir şeyler yapabilen, hayata onların gözüyle bakabilen, onların zor hallerinde kendi muhtemel zor halini görebilen ve bütün bunları bir davranış nosyonu haline getiren bireylerin sayısının artırılması için derin bir şuur yenilenmesine ve köklü bir anlayış değişikliğine ihtiyaç vardır.

Bir yöneticiyi değerli ve başarılı kılan en önemli  haslet  taşıdığı sevgi, şefkat ve merhamet duygusudur

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya