Osmanlı Türklerinin Arnavutluk’la temasları ilk olarak 1383’de başlar. Bu tarihte Türk akıncıları tarafından sıkıştırılan Avlonya prensi memleketini Venedik Cumhuriyeti himayesine koymağa mecbur olmuştur. İkinci temas, Şarl Topia ile II. Balşa arasındaki mücadele dönemine (1385) rastlar. Balşalar, Şarl Topia’yı Draç şehrinde kıstırırlar, o da Venediklilere güvenemediğinden Türk ordusunu imdada çağırır. II. Balşa, bu sırada Bosna kıralı ile de mücadele halindedir. Osmanlıların kendi üzerine geldiğini haber alınca Bosna kıralıyla savaştan vazgeçerek güneye döner. Ohri’yi zaptetmiş olan Çandarlı Halil Hayrettin Paşa, Şarl Topia’nın daveti üzerine, hemen Elbasan dağlarını aşarak güneye iner ve Balşa ile Devol nehrinin sol sahilinde karşılaşır. Çetin bir mücadeleden sonra Balşa’yı mağlup eder. Draç prensi Topia bu sayede memleketine tekrar sahip olur.
ORTAMIN NEZAKETİ DİKKATE ALINIYOR
Bu galebeden sonra Osmanlılar Narda körfezine kadar sokuldular ve hatta geçici bir süre için Selânik de alındı. Venediklilerin hâkimiyetinde bulunan Kroya ile İskenderiye (İşkodra) 1389’da Türklerin eline geçti. Fakat Sultan Murad, kendi devleti aleyhine Avrupa’da görüşmeler yapılırken, Akdeniz’de büyük bir deniz kuvveti olan Venediklileri aleyhine harekete geçirmeyi uygun görmediğinden bu iki şehri Venediklilere terk etmiştir.
Osmanlılar, Arnavudluk ile Epir’i almağa teşebbüs etmediler. Fakat Türkler, yerli prenslerin birbirleriyle olan mücadelelerinde paralı asker olarak bulundular ve buraları iyice öğrendiler. Akıllı siyaset Latinlerle bir hadise çıkarmamaya dikkat etmiş, Balkanlıların bunlarla birleşmesini önlemiştir.
Osmanlıların Venediklilerle hoş geçinme ve onları gücendirmeme siyaseti daha evvel de görülmüştü. Dalmaçya’daki Venediklilere ait yerlerde taarruza girişen Macar kıralı Layoş’a karşı, senatonun ricası üzerine Osmanlı hükümeti Venediklilere beş bin okçu askerle yardım etmişti.
Arnavudlar, devlete aralarında ünlü başvezirlerin de olduğu pek çok vezir vermiştir. Dukakin ailesinin bir kısmı İslamiyet’i kabul ederek Osmanlı devletinin hizmetine girmiştir. Yavuz Sultan Selim zamanındaki meşhur Dukakin oğlu Ahmet Paşa bunlardandır.
Ecnebi tarihçilerinin de itiraf ettikleri gibi Osmanlıların Balkanları fetih ve iskân siyaseti pek hesaplı ve pek başarılı olarak tatbik edilmekte idi.
KASTRİYOTA AİLESİ
Topia ve Balşa hanedanlarının hâkimiyetlerini kaybetmeleri üzerine bunlara tabi olan Arnavut beyleri tekrar serbest kaldılar. Bunların içinde en meşhuru, eski adı Mazreku iken daha sonra Kastriyota adını alan Arnavut ailesi idi.
Bu aileden Jorj Kastriyota, 1389’da I. Kosova muharebesine iştirak etmiş ve hatta Türklere karşı geceleyin baskın yapılmasını tavsiye etmiştir.
Yine bu aileye mensup Jan Kastriyota zamanında bunların mülkleri genişlemiştir. Topia’lara ait olan Kroya Osmanlılar tarafından zaptedildikten sonra 1410 senesinde Evrenuz Bey’in III. Balşa’ya mağlup olması üzerine yine o aileden Nichta Topia tarafından işgal edildi. 1415 senesinde Türkler tarafından geri alınmıştı.
Jan Kastriyota, her ne kadar Osmanlıların yüksek hâkimiyetini kabul etmiş, büyük oğlu Reposhi’yi rehin olarak Osmanlı sarayına göndermiş ise de Türklere karşı Venediklilerle anlaşmak ve himaye görmek siyasetini takibetmiş, hatta kendisine Venediklilerce önce fahrî sonra irsî yurttaş unvanları verilmiştir. Jan Kastriyota, bu ince siyasetinin semeresini görmüş, Venediklilerle iyi geçinmek isteyen Osmanlı Türklerinin fütuhatından memleketini korumuştur. Daha sonra Osmanlı padişahı II. Murad, kuvvetli bir ordu ile Adriyatik sahiline gelince Osmanlı hâkimiyetini tanıyarak oğullarını (Stanisha, Konstantin ve Jorj) Osmanlı sarayına rehin vermiştir. Arnavutluğun diğer kısımlarına yapılan harekâtlarda, anlaşma gereği ölümüne kadar (1443) Jan Kastriyota’ya dokunulmamıştır.