İngiliz 'neo-sol' akımının öncülerinden olan tarihçi Perry Anderson'ın Postmodernitenin Kökenleri isimli kitabını 20. Yüzyıl'ın son senesinde, 1999'da okuduğumda en çok mimlediğim kavram 'İmgeler Şelalesi' olmuştu.
Çağımızın konsepti; her uyarandan, kitle iletim (geleneksel medya) ya da iletişim araçlarından (sosyal medya) içerik, data yayılmasına/verinin sınırsızca dolaşmasına dayanıyor. Buna; kimileri Veri Dini, bir başka deyişle 'Dataizm' diyor. Dataizm söylemini kullananlardan biri Yoval Noah Harari, aslında ilk kullanan New York Times muhabiri David Brooks idi.
İmdi... Yer yer Frankfurt Okulu misali Marksizm'e eleştiri de getiren, ama yine bir Marksist olarak Postmodernizm'i yerden yere vuran bu Anderson'ın 'İmgeler Şelalesi' kavramını kafamda resimleştirdiğimde elde ettiğim imajı, aşağı yukarı şöyle betimleyebilirim:
Bizler, insan olarak dünya denilen o doğal, dev kuantum bilgisayarının (Biz de bu arada ülke olarak ilk milli kuantum bilgisayarımızı yaptık) bir işlemcisi gibi evrende dolaşan içeriği, datayı, algoritmayı ileten varlıklara doğru evriliyoruz.
Hep öyleydik, ama şimdi daha çok öyleyiz.
'DATA'NIN İLETKENİNE EVRİLMEK
Bakırın elektrik iletkenliği gibi bir şey bu. Biz tıpkı bazı madenler gibi daha iletkeniz ve bu bizim insan olarak hem gücümüz, hem de -şimdi Yapay Zekâ olgusu vasıtasıyla görüyoruz ki- yumuşak karnımız. Nasıl ki TV, bulaşık makinesi, internet zaman içinde hayatımızda önemli bir yer edindiyse önünde sonunda merkezi bir konuma erişecek olan Yapay Zekâ'yı (YZ) tanımak ve onu giderek dönüştürmekten yanayım.
Ona sorsanız, daha şimdiden bizim 'iyiliğimiz' için planlar geliştirmeye başladı. İleride bunu bize rağmen de yapabilir. Ama sonuçta YZ'yi kullanan yine bir insan zümresi olacaktır. YZ'nin daha da geliştikten sonra silah veya bilgiye dayanan bir dünya savaşında kullanılmayacağının garantisini kim verebilir? Bu anlamda YZ, bir nükleer silahtır ve şimdilik büyük oranda küresel şirketlerin, kısmen de devletlerin de kontrolündedir.