Yanlarından geçen insanlara, okula, bakkala ve komşuya giden çocuklara, sokakta bastonuyla zor yürüyen ihtiyarlara, evlerinin önünde oynayan savunmasız küçük çocuklara saldıran sahipsiz sokak köpeklerinden kurtulmanın en uygun vicdani yolunun, bu hayvanları götürüp doğal ortama bırakarak oradaki yaban hayatına alıştırmak oluğu neden düşünülmez?
Bırakıldıkları uzak dağlardan geri gelecekleri ihtimaline karşı, onları bu yeni yurtlarına alıştırıp burada yaşamalarının çarelerine bakmak daha akılcı bir yoldur.
Aynı zamanda bu yöntem, merhamet yönüyle insan nesli ile köpek soyunun hayat mücadelesinde yaşanan cinayet sahnelerinden daha İNSAFLI olanıdır.
Çünkü köpek soyunun ana yurdu, diğer hayvanlarda olduğu gibi kırlar ve dağlardır. Doğal olanı, her canlının ait olduğu ana yurdunda yaşamasıdır. Bu bakımdan şehirler, hayvanlar yurdu değildir.
Bir başka yönüyle insan medeniyetinin kurduğu şehirlerde yaşayan sahipsiz hayvanlar (kedi, köpek, kuş...), taşıdığı mikroplarla insanların sağlığını tehlikeye atmaktadırlar. Bunları sokaklarda korsan olarak besleyen insanlar da, kuduz, uyuz kuş gribi… gibi bu mikropların yayılmasına bilerek veya bilmeyerek destekçi olduklarını düşünmeden insan sağlığını tehlikeye atmaktadırlar.
Yüce Allah, “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” (Bakara, 195) buyuruyor.
Günümüzde modern toplum olmak sevdasına kedi-köpek çiftlikleri kurmak suretiyle buralarda toplanan hayvanları, “kokmuş et ve yemek artıklar ile” besleyerek bu çiftlikleri “mikrop mezbeleliği” haline getirmek de insan sağlığı için tehlikedir.
Bu tür tehlikelerin bir başka boyutu da, özellikle muhafazakar çevrelerde sevap umudu ile(!) apartmanların bahçe girişindeki kapı ve yol kenarlarına poşetler içinde asılan veya atılan ekmek ve yemek atıklarıdır.
Bu yiyecekler, buralarda günlerdir beklediği için kokuşup “zehirli organizmaya” dönüşmektedir.
Sinekli-böcekli ve pis kokulu bu atıklar, bütün canlıların, özellikle de küçük çocukların sağlığı için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.
Günah bataklığına düşmüş kimsenin cennet umudunu, bu şekilde kedi-köpek beslemeye bağlaması; denize düşmüş kimsenin yılana sarılması gibidir. Kurtuluşuna ne kadar çare olur bilinmez. 12.03.2025
Kemal CENGİZ
Emekli Müftü