İnanç Karşıtlığı Çağdaş Bir Vesvese Midir?
MAKALE
Paylaş
17.04.2025 12:24
124 okunma
Prof. Dr. Cağfer Karadaş

Hocam inanç karşıtlarının genelde dinlere özelde İslam’a yönelik iddialarının neredeyse tamamı temelsiz, dayanaksız, akıl ve mantık dışıdır. Bilim adına iler sürdükleri argümanlar zaman ve mekânın değişimine tabi, sürekliliği olmayan değişken gerçekliklerdir. Ancak onlar bu değişken gerçeklikleri sürekli hakikatler gibi ileri sürmekte, değiştiğinde de kulakları üzerine yatmakta yeni birtakım vesveseler üretme yoluna gitmektedirler. Bu çağdaş vesveseye yönelik nasıl bir tutum ortaya konulabilir?

Vesvesenin kendisi zaten dayanaksız ve temelsiz iddialardır. Vesveseciler genellikle iddialarını dönemin geçerli bilim ve kabul görmüş güncel anlayışlarıyla desteklemeye çalışırlar. Bilimsel veriler değişime ve dönüşüme uğradığında veya geçersiz kılındığında hemen var olan söylemlerini siler ve yeni vesvese üretmeye yönelirler.

Bu neden kaynaklanıyor?

Bakıldığında güncelde geçerli bilimsel veriler üzerinden dinlere yönelik eleştiriler üreten inanç karşıtları bilimin değişkenliğini göz ardı ederler. Halbuki değişmez bir gerçek vardır: “Din sabittir, bilim değişkendir.” Hz. Âdem ve Hz. Havva’dan bugüne kadar ilahî dinin temelini oluşturan inanç ve ibadet boyutunda süreklilik vardır. Dinlerdeki değişim ibadetlerin şekilleri ile kültürel ve sosyal şartlara göre oluşan kanunlarda ve hayatın güncel akışını düzenleyen kurallardadır. Kur’an’da da geçtiği gibi Hz. Muhammed Mustafa son peygamberdir ama ilk değildir. O, peygamberler zincirinin son halkasıdır. Getirdiği dinin inanç boyutu ve ibadet olgusu da önceki peygamberlerin dinleriyle uyumludur. İlahî kökenli din mensupları olan Yahudi ve Hıristiyanlara yönelik “Ey Ehli Kitap, gelin aramızdaki ortak olan sözde buluşalım!” (Al-i İmran 64) çağrısı bu ortak noktaya işaret etmektedir. Buna karşın yeni yapılan araştırmalar, buluşlar ve icatlarla bilimsel tarafta sürekli bir değişim söz konusudur. Bu değişim bilimin doğası gereğidir. Şayet bu değişimler olmazsa bilim dondurulmuş, bilim adamı da yerinde sayan bir konuma itilmiş olur.

Bilimden sabit inanç oluşturulamaz mı?

Oluşturulamaz tabi ki. Bilimin zaten böyle bir iddiası olamaz. Bilim, inanç oluşturma aracı değildir, icat ettiği veya keşfettiği gerçekleri ve bulguları insanların faydasına sunar, “buna inanın!” demez, “bunları kullanın veya dikkate alın” der. Bilimden din çıkarma iddiası ancak kendi ideolojisini ve kafasındaki kurguyu sabit gerçeklik diye sunmaya kalkışan bilicilerde görülür. Onlar bu tavırlarıyla bilimi manipüle ettikleri gibi insan doğasını da çarpıtma eğilimdedirler. Ta başlangıçtan itibaren insanın insanlığı değişmeyen bir gerçekliktir. İnsanın bu yönünün gereği ve göstergesi olan inanç ve ibadet gereksinimi de değişmemektedir. İnsanda değişen boyut sosyal ilişkiler, kültürel birikimler ile bilimsel ve teknolojik gelişmelerdir. Bunlar sadece çağdan çağa değil, bir bölgeden ötekine de değişiklik gösterebilmektedir. Ama her çağda ve dünyanın her yerinde insan insanlık bakımından aynıdır. Nitekim İmam Matüridî “insanlık bakımından köle ile efendi, kral ile uyruk, yönetici ile yönetilen arasında bir farkın olmadığını” açık bir şekilde dile getirir (bk. Matüridî, Te’vilâtü’l-Kur’ân, Daru’l-Mizân, III, 163). Çünkü Allah katında her birey aynı değerdedir, farklılık inanma ve teslimiyet göstermede ortaya çıkar. Öte yandan insan cinsiyet bakımından ya kadın ya erkektir; mensubiyet bakımından ise bir aileye, kabileye ve millete mensuptur. Bunları belirleyen de kişilerin kendileri değil, Yüce Allah’tır. Şu açıktır ki inançsızlık gibi ırkçılık da boş ve geçersizdir. Zira yaratılıştan gelen doğal mensubiyetler üzerinden üstünlük taslamak, başkasının parasıyla zenginlik taslamak gibidir.

Bilimi ve teknolojiyi insan geliştirdiğine göre verilerine inanması gerekmez mi?

Doğrudur ancak bir bilim adamı bilimin ve teknolojinin değişime tabi olduğunu da adı gibi bilir. İnancını buna bağlarsa, sabitesi olmayan değişken bir inancın peşine takılmış olur. İnanç karşıtları bilim adamı gibi değil bilimci bir tutumla bu gerçeği görmezden gelmekte ve bilimsel verileri dini inançlar gibi sabit gerçeklikler saymaktadırlar. Çelişki bilimde değil, bilimcinin kafasındadır.

Neden böyle bir tutum takınıyorlar?

Çünkü insanlık yönleri onları sabit inanç edinmeye sevk etmektedir. Diğer bir deyişle insanın insanlığı gibi inançlarının da sabit olması doğal bir olgudur. Ancak inanç karşıtları değişken bilime dayandıkları için bu sabiteyi bir türlü yakalayamamaktadırlar. Günün bilimsel verilerine göre edindikleri değişken inançlar, çevreyle uyumsuzluğun yanında kendi içlerinde de psikolojik gerilime yol açmaktadır. Şu bir gerçek ki insan doğası gereği süreklilik içinde bir değişime yatkındır. Eğer o süreklilik tarafı korunmazsa akıntıya kapılmış bir nesneye dönüşür; nerede duracağı, neyle karşılaşacağı ve neye çarpacağı belli olmaz. Bu da kişinin içinde dindirilemeyen ve durdurulamayan bir gerilime yol açar. Halbuki inanç birliği hem çevresiyle uyumu ve huzuru hem de kendi içinde tutarlı bir yaşantıyı getirir. İnsanın arzuladığı da budur. Nitekim ateistler mutlu ve mutmain bir hayatı yakalayamadıkları gibi insanlığa tutarlı bir öneri sunmaktan da uzaktırlar. Ulaştıkları tek başarı dine ve dindara tepeden bakma, alay etme ve dindarlarda gördükleri her insanî kusur ve olumsuzluğu dine mal ederek sürekli eleştiri ve ithamda bulunmaktır. Öte yandan kötülük problemine tek taraflı ve tek boyutlu odaklanmaları onları kötümser bir psikolojiye itmektedir.

Ancak değişim de ihtiyaçtır. Bu ihtiyaca cevap verilmesi gerekmez mi?

Elbette gerekir. İslam’ın önerisi gayet açıktır: Süreklilik içinde değişim. İslam bu ilkeyle insanı ne sadece sürekliliğe mahkûm ediyor ne de değişim içinde bocalamaya itiyor. İki yönü birlikte yürütme anlayışı öneriyor. Nitekim yaşanan hayatta inançtaki süreklilik insanın insanlık yönüne hitap ederken bilimindeki değişim zamanın akışına veya mekanın farklılaşmasına bağlı olarak ortaya çıkan insanî ihtiyaçlara cevap veriyor. Bir başka deyişle bu anlayış insanın kendi varlık bilincini muhafaza ederken hayatın akışını donukluktan ve tekdüzelikten kurtarıyor.

Bu takdirde sorun değişkenliğe odaklanmadan mı kaynaklanıyor?

Tam da öyle. Çünkü insanı değişken bilime tabi kılmak, insanlık yönü itibariyle sabitesini ortadan kaldırmak ve onu değişimin gerilimli ve çalkantılı dalgasına itmek demektir. Sözgelimi deniz sürekli dalgalı ve çalkantılı olmuş olsa oradan istifade etmemiz zorlaşır. Aynı şekilde havanın sürekli rüzgarlı ve yağmurlu olması da hayatı çekilmez hale getirir. Kâinatın doğası bile süreklilik içinde bir değişime uygundur. Mevsimlerin, ayların, haftaların ve günlerin yerleri ve sayıları değişmez ama her mevsim, her ay, her gün öncekinden ve sonrakinden farklıdır. Bu gösteriyor ki doğa olaylarında bile sürekli ve değişken iki yön veya boyut bulunmaktadır. İnsan da doğanın bir parçası olduğuna göre onun da sürekli ve değişken tarafının olması yaratılışı gereğidir. Öyleyse insanın süreklilik tarafı din ile, değişken tarafı ise bilim ile uyumlu olmalıdır. Her iki tarafını sadece dine veya sadece bilime havale etmek insan doğasına aykırıdır. Çünkü bu tutum ya insanı bir yere çakılı hale getirip donuklaştırmak veya akıntıda sürüklenen nesneye dönüştürmek anlamına gelir. Öyleyse dinden bilim üretmek veya bilimden din üretmek bir yönüyle boş ve anlamsız diğer yönüyle delilsiz ve dayanaksız bir çabadır. Delilsiz ve dayanaksız çabalar ve üretimler birer vesvesedir. Demek ki bilimcilik yani bilimden din üretmek bir vesveseden ibarettir.

Dinden bilim üretmeye çalışanlar da mı aynı durumdadır?

Tabii ki. Din insanların bilim ihtiyacını gidermek için gönderilmiş değil, Yüce Allah’a kulluk yönlerini göstermek, insanlara huzurlu ve mutlu bir arada yaşama yollarını bildirmek, dünya hayatının sonunda ulaşılacak ebedî mutluluk yurdunu haber vermek için peygamberler eliyle gelmiş ilahî kurallar bütünüdür. Belki dinin bilime en büyük katkısı insanlığa mutlu ve huzurlu bir ortamı sunmasıdır. Kavga ve çatışma içinde bilimsel faaliyet olamayacağı gibi gelişmeden de bahsedilemez. Buna göre din bilime ortam hazırlar ve yol gösterir. Bu konuda peygamberlerin örneklikleri söz konusudur. Bilim de dinî yaşantının kolaylaşmasına ve insanın bireysel ihtiyaçlarının bol ve zahmetsiz karşılanmasına yardımcı olur. Bu gerçeklerin dışına çıkmak vesvese üretmek anlamına gelir.

İnanç karşıtlarının bu tür vesveselerine somut örnek verilebilir mi?

Baktığımızda düne kadar astronomide dünya merkezli Batlamyus teorisi geçerliydi. Kopernik tarafından bunun yanlış olduğu ortaya kondu ve güneş merkezli bir astronomi anlayışına geçildi. Ama bu kolay olmadı. Özellikle Hıristiyan dünya bunu kabullenmekte zorlandı hatta Galileo gibi bu anlayışı benimseyenleri Katolik Kilisesi aforoz etti. Kopernik’in doğru tespitine rağmen hala Batlamyus teorisinde ısrar etmek dayanaksız ve boş bir inattır. Buna benzer şeklide on dokuzuncu yüzyılın başında ateistler o dönemin bilimsel verilerine göre evrenin ezelî ve ebedî olduğunu iddia ederken Big Bang teorisinin ilk verilerine göre evrenin başlangıcı olsa bile sonunun bulunmadığını kabule mecbur kaldılar. Aynı teorinin evrenin yeniden büzüşerek eski haline döneceği bulgusu, inanç karşıtlarının bir daha dengelerini sarstı, bu sefer de paralel evrenlerin olduğu vesvesesini yaymaya başladılar. Halbuki evren tekdir, Allah’ın dışındaki her şeydir ve O’nun yaratmasıyla meydana gelmiştir. Paralel evren iddiası Allah’ın dışında sonsuz varlık kabulü olması dolayısıyla geçersizdir. Halk arasında “yenilen güreşe doymazmış” sözü gibi bu gerçeği görmemekte ısrar eden inanç karşıtlarının sürekli vesvese üretmesinin önüne geçmek pek de mümkün olamamaktadır. Çünkü onlar baş vesveseci şeytanın tarafını seçmişlerdir. Maalesef onların bilimsel verileri istismar ederek ortaya koydukları vesveselere bazı saf ve bilime güvenen genç zihinler kanabilmektedir. Tabi ki bilime ve gerçek bilim adamına güvenmeliyiz ama bilimin değişken yönünü de görmeli ve kabul etmeliyiz. Zaten gerçek bilim adamı asla bilimin değişmeyeceğini ve gelişmeyeceğini iddia etmez. Bu kendi ayağına kurşun sıkmak anlamına gelir.

18 Şevval 1446 / 16 Nisan 2025

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya