
Uluslararası Konjonktür
İsrail’in Gazze/Filistin jenosit saldırılarından sonra daha net olarak görüldü ki uluslararası kurum ve kuruluşlar mefluç olmuş, BM sistemi/düzeni adeta çökmüştür. Merkezi iktidar alanlarının giderek güçlendiği gözleniyor. Küresel emperyalist güçlerin jeopolitik çıkarlarına uygun politikalar izlendiği sürece “bağımlı ülkelerin” iç politikalarına müdahale edilmediği bir süreçteyiz. Demokrasi, özgürlükler, hukuk ve insan haklarını baskı altına almanın bu yeni dünya kaosunda/düzensizliğinde yaptırım ve kınama sebebi olmayacağı anlaşılıyor. Trump’la dost görünmek, aşırılıklarını Avrupa ülkeleri ile tolere etmek ve olası jeopolitik tavizlere açık izlenim vererek dengeler kuruluyor.
Ukrayna-Rus savaşı nedeniyle Avrupa-ABD arasında savunma/güvenlik harcamaları üzerinden yaşanan sıkıntılar ile Avrupa-Rusya arasındaki tehdit algıları yeni jeopolitik riskleri ve arayışları getiriyor. ABD-Rusya’nın Ukrayna üzerinden ekonomik ve stratejik paylaşım hesapları da düşünülürse Türkiye için yeni fırsat, davet ve iş birlikleri gündeme geliyor.
NATO üyesi Türkiye bu konjonktürde ABD ve Avrupa için önemini koruyor. Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü olarak askerini ve savunma potansiyelini gören Batılılar “Bağımsız bir Ortak” olarak bile Türkiye’den yararlanmayı düşünüyorlar. Ortak çıkarların siyasi ve ideolojik uyumdan daha önemli olduğunu pragmatik olarak değerlendirmek bugün işlerine uygun geliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin gidişatından bir şikayetleri de olamıyor. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi sıkıntıları onların işlerini daha da kolaylaştırıyor.
İç Konjonktür
Yirmi üç yıllık siyasi iktidarın Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte Parti Devleti algısı/olgusu giderek güçlendi. Ak Parti hükümeti adeta devlet olarak yapılanmış durumdadır. En büyük işçi sendikası Türk-iş iktidarın yanında konumlanırken diğerleri ve STK’larla birlikte marjinalleşerek etkisiz hale geldiler. Medya büyük oranda iktidarın denetim ve kontrolünde olunca dolayısıyla kamuoyu gücünü de oldukça zayıflatmış durumdadır. Büyük sermaye ve şirketler; desteklerle beraber, iktidar avantajıyla elde tutuluyor. Konjonktür kendi burjuvazisi/zenginini her zamanki gibi oluşturmuş durumdadır. Sermaye ve ekonomik güç; iktidarın kuvveti halini almış haldedir. Yasama, yargı, sivil-asker bürokrasi ve üniversiteler yeni rejimin imkanlarıyla kontrol altındadır.
“Terörsüz Türkiye” açılımıyla iktidar ittifakı; DEM ve Kürt kamuoyunu da bir muvazaa ile umutlandırarak yanına alma çabasındadır. Böylece anayasa değişikliği ile iktidarını ve çok eleştirilen “Tek Adam Rejimini” sürdürmek niyetinde gözüküyor.
Recep Tayyip Erdoğan “Kimse “ben bakiyim” demesin hepimiz faniyiz. Bu can bu tende oldukça hizmete devam edeceğiz inşallah” derken sadece 3. dönemi değil daha ötesini de istediği anlaşılıyor. Ayrıca; “Türkiye yüzyılını inşa ederken muhalefeti dönüştürme görevimizi yerine getirmekten kaçınmayacağız” diyerek muhalefeti de dizayn etmeyi düşündüğü açıkça anlaşılıyor. Hasılı iktidar dış konjonktür ve bizzat yarattığını düşündüğü iç kazanımlar ve fırsatlar üzerinden Türkiye’nin geleceği için meydan okuyarak güç kullanıyor denebilir.
Yaşanan Olaylar
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diploması iptal edildi. İmamoğlu, çalışma arkadaşları ile ilçe belediye başkanları ve ilişkili yüz kadar isim yolsuzluk ve kent uzlaşısı kapsamında terörden göz altına alınarak sorgulandılar. Ekrem İmamoğlu yolsuzluk şüphesiyle tutuklandı. Göz altına alınanların yarısı yolsuzluk ya da terörden tutuklanarak cezaevine gönderildiler. Tüm göz altılar ve tutuklamalar CHP’li İstanbul belediyelerine mensup kişilerdi. Ayrıca kurultaydaki yolsuzluk iddialarıyla CHP sorgulanırken CHP’ye kayyum atanacağı konusu gündemde duruyor. Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı’na aday olması ve İstanbul’da üç seçimdeki başarısı nedeniyle Ak Parti’nin en önemli rakibi olarak potansiyelini anketlerde koruyor olması onu hedef yaptı. Ancak son operasyonlar yasaklanmasına rağmen başta Saraçoğlu, Çağlayan Adliyesi olmak üzere Ankara, İzmir ve diğer şehirlerde partili-partisiz vatandaşların katıldığı günlerce devam eden gece miting ve protestoları yapıldı. Yurt dışına da taşan gösteriler, üniversite öğrencilerinin de katılımıyla halen sürüyor. Yolsuzluk ve terörden öte siyasi kumpas ve baskı olarak algılanan operasyonlara yüz binlerce topluluklar katıldılar. CHP dayanışma sandıklarına 15 milyon civarında vatandaş destek oyu kullandı ve Ekrem İmamoğlu’nun parti delegeleri tarafından hepsinin oyuyla Cumhurbaşkanlığı adaylığı kabul edildi.
Daha öncelerde de tutuklanan yerlerine kayyum atanan belediye başkanları, muhalif gazeteciler, STK temsilcileri, iş insanları üzerinden yapılan göz altı ve sorgulamalar toplumda hak, hukuk, demokrasi ihlali algısıyla biriken tepkiler son olaylar ile sokağa taştı.
Ekonomik Fatura
Ani gelişen tüm bu olaylar siyasi ve ekonomik sarsıntılara sebep oldu. Ülkede kaygı riski yükseldi. Ne olacak sorusu kafaları karıştırdı.
Olayların ekonomik maliyeti ağır oldu. Zaten zor durumdaki toparlanma çabalarında olan ekonomi sarsıldı. Borsa kayıpları 1,9 trilyon TL olurken döviz kurları fırladı, %11 artışta dengelenebildi. TL’nin değer kaybı %10’u buldu. Enflasyon olumsuz etkilendi, enflasyonla mücadele sıkıntıya girdi. MB rezervlerinden 25 milyar dolara yakın kayıplar yaşandı.
E. Hazine Müsteşarı iktisatçı Mahfi Eğilmez:
“Borsada şirketlerin piyasa değeri yaklaşık 2 trilyon TL düştü. Piyasadan yabancı çıkışları oldu, yerli yatırımcılar da dövize geçişler %44,60’a yükseldi. Hazinenin borçlanma maliyeti 7,51 puan arttı. Türkiye risk primi (CDS) 250 baz puandan 328 baz puana yükselmesiyle borçlanma maliyetimiz ciddi oranda arttı. TCMB bu türbülansla kuru dengelenmek için piyasaya 25 milyar $’a yakın döviz sürmek zorunda kaldı. Rezervlerini eksiltti. Buradan çıkışın yolu; yargı bağımsızlığının sağlanması, gerçek demokrasiye geçiş ve liyakate dayalı atamalardır.” dedi.
Prof. Selva Demiralp’te:
“Bu gündemin ekonomiye maliyetinin özeti; daha yüksek kur, daha yüksek enflasyon, daha yüksek faiz ve yavaşlayan büyümedir.” dedi.
Yani bu olaylar zor durumda olan ekonomimiz için artçıları da gelecek olan ciddi bir maliyet getirmiş durumdadır.
Pahalılık, geçim zorluğu, dar ve sabit gelirliler, emekliler için zor yıllara devam maalesef.
Sonuç:
Normal seçimlere üç yıl varken yaşanan bu olaylar her yönden sıkıntılara neden oldu. Yolsuzluk ve terör üzerinden yapılan operasyonlar, sorgulamalar, tutuklamalar; iddia ve şüphelerden bağımsız olarak neden şimdi, neden sadece muhalefet ve belediyelerine, neden muhalif kesimlere yapıldığı tepkilere sebep oldu. İktidar partilerini ve çevrelerini görmezden gelen sorgulamalar taraflı hukuk/yargı algısına yol açtı. Hukukun siyasallaşması, yargının bir sopa olarak kullanıldığı algısı taraflı, tarafsız kamuoyunda endişe ve tepkiler yarattı. Bir anda nur topu gibi bir krizimiz oldu. Siyasi, ekonomik türbülans güven bunalımı ve gelecek endişesi yarattı. Hukuk ve demokrasi kaygısı toplumsal tepkileri yükseltti. Kutuplaşma tırmandı, ülke gerilim ortamına girdi. Tam iç cephemizi tahkim edelim derken sosyal parçalanma ve dağılma yaşandı. Otoriterlik algısı, demokrasi kaygısı artarken dış dünyaya karşı zafiyet tablosu sergilendi.
Sonuç olarak hiç iyi olmadı. Ülke kaybetti, vatandaş kaybetti. Siyaset kurumu kaybetti. İyi yönetilemeyen süreç istikrarsızlık yarattı. Yazık oldu!..
27.03.2025
Aydın BOLAT