Bir ülkenin iç dinamikleriyle dış dinamikleri arasında uyumsuzluk olursa, o ülkenin uçuruma yuvarlanması mukadderdir.
Türkiye, iç dinamikleri ile dış dinamiklerini rayına oturmayı, tarihî misyonuna uygun bir çerçeveye getirmeyi başarabilmiş değil henüz.
İmparatorluk dağıldı, Osmanlı tasfiye edildi, Türkiye belirsizliğe mahkûm edildi. Tarihî misyonu terkedildi, Türkiye tehlikeli sularda yol almaya sürüklendi…
İDDİASIZ TÜRKİYE›DEN İRADESİZ TÜRKİYE›YE…
Burada kurduğum cümlelerde bir şey dikkatinizi çekmiştir umarım: İki asırlık Türkiye’den bahsederken, tarihi şekillendiren tarih-yapıcı, oyun-kurucu ruhu güçlü bir iradesi olan ülkeden değil, tarih yapma iradesi yok edilmiş bir nesne’den söz ediyoruz.
Türkiye iki asırdır, iradesini yitirdi. Türkiye’nin kaderine Türkiye’nin kendisi çeki düzen vermiyor. Önce bunu bileceğiz. Türkiye’nin iradesini yitirmiş başka iradelerin bizim hakkımızda tayin ettikleri yollarda oraya buraya sürüklenen bir figürana, (Batı ittifakının koruyucu kalkanı rolünü üstlenen) güdümlü bir cephe ülkesine dönüşen bir ülke olduğu gerçeğini teslim edemezsek, bırakınız tarihi yeniden bizim yapabilmemizi bu topraklardaki varlığımızı bile idame ettiremeyiz.
Öte yandan, iradesiz bir Türkiye, iç dinamiklerinin eninde sonunda ülkeyi kaosun, çıkmaz sokakların, iç çatışmanın eşiğine sürüklemesini önleyemez.
İradesiz Türkiye, iddiasız Türkiye›dir, iddialarını yitirmiş bir yok-ülke›dir. İddialarını yitiren bir ülkenin rüyalarını yitirmesi, hayallerini bitirmesi, hadım edilmesi ve çorak ülkeye, yok-ülkeye, canlı cenazeye dönüşmesi kaçınılmazdır.
TÜRKİYE’NİN SÖZÜ: EHL-İ SÜNNET AKÎDESİ VE İRFÂNÎ DERİNLİĞİ
Türkiye’ye iddiasını da, iradesini de verecek tek kaynak insanlığın her zamankinde daha fazla ve daha şiddetle ihtiyaç hissettiği, adalet, hakkaniyet, merhamet ilkelerine dayanan, hâkim olduğu coğrafyalarda ve zaman dilimlerinde yeryüzünde benzeri olmayan bir medeniyet tecrübesi yeşerten Ehl-i Sünnet Akidesi ve İrfanî derinliğinin kazandırdığı tarih yapma iradesidir.