Sosyobiyoloji veya diğer adıyla evrimsel psikoloji, bulguları kadar teorik zemini de çok tartışılan yeni bir bilim dalı. Bu sahada yapılan çalışmalara esas olan ana fikir “modern insanın toplum hayatındaki birtakım davranış ve tercihlerinin ilkel çağlardaki hayat şartları çerçevesinde edinilmiş içgüdülere dayandığı” şeklinde.
Siyasi tercihlerimiz ve tutumlarımız da bu çerçevenin içinde. Daha önce bu sütunda bir vesileyle değinmiştim: Sosyobiyoloji bilginlerinin ileri sürdüğü tezlerden birine göre oy vereceğimiz kişilerin fiziksel özellikleri de belirleyici oluyor seçimimizde. Uzun boylu ve simetrik yüzlü erkekler siyasette daha şanslılar.
“Hiç olur mu öyle şey” diyecekler için bu tuhaf iddiayı evrimsel psikologlar “Uzay çağı evreninde Taş çağı zihniyetine sahip” olmamızla açıklıyorlar. “Zihnimiz beynin bir ürünü olduğuna ve beyin de çok hızlı evrilmediğine göre düşünüş ve hayatın deneyimlerine tepki veriş biçimimizin ister istemez çok gerilerde kalmış koşullara adaptasyonumuzu yansıttığını” söylüyorlar. Yani, atalarımızın milyonlarca sene boyunca içinde yaşadığı iptidai tabiat şartları karşısında geliştirilen ve genlerimizle bize aktarılan içgüdülerimiz davranışlarımızı belirliyor.
Evrimsel biyologlara göre, topluluğumuza liderlik edecek kişileri seçme kriterimiz karşımızdaki insanın sahip olduğu gen nitelikleriyle bağlantılı. Bu çerçevede ise en kaliteli genlere sahip olmanın göstergelerinden biri yüz simetrisi, diğeri uzun boy.
Söylemeye bile gerek yok ki siyasette veya yöneticilikte başarının tek kriteri uzun boy değil. Konuyu karikatürleştirmeye gerek yok. Zaten sözünü ettiğimiz verileri ortaya çıkaran ampirik çalışmalardan birine göre insanların başarılı kişilerde gördüğü -diğer- nitelikler şunlar: “Güç, özgüven, enerji, soğukkanlılık ve dirençlilik…”