Ülkenin gün geçtikçe fakirleştiği artık kör göze parmak misali bir gerçek. Dışarıdan gelen her uyarıya/ikaza gözlerini, kulaklarını kapatmış; nefislerini/enelerini kibirle şişirmiş bir siyasal iradeye ne derseniz deyin onlar, “Dediğim dedik; çaldığım düdük” misali fahiş yanlışta ısrar ve inat etmeye devam ediyorlar.
Uzun zamandır yazıyorum; bugün yaşadığımız tüm problemlerin birincil sebebi devlet yönetiminde haktan, adaletten/hukuktan uzaklaşmamızdır. Hukuk bir toplumun medeniyet mihengidir. Bir ülkenin itibarı, muhteremlerin kast ettikleri gibi saraylar inşa etmekle; şaşalı/alaylı şovlar yapmakla değil; toplumun adil idare edilip, edilmediği ile ölçülür.
İktidar mevkiinde oturanlar olarak her geçen gün adaletten uzaklaşıyoruz; muhaliflerimizle, sevmediklerimizle, hazzetmediklerimizle oturup konuşmak, diyalog kurmak, müzakerelerde bulunmak yerine onları düşmanlaştırıp, itibarsızlaştırıp kavga etmeyi tercih ediyoruz. Politik geleceğimizi de buna endeksliyoruz. Çünkü artık sosyal ve iktisadi anlamda ilerlemek/kalkınmak için politika üretemiyoruz. Üretemediğimiz için de kavga etmeyi yeğliyoruz. Böylece toplumu ayrıştırıp, karşılıklı cenahları saflaştırmaya çalışıyoruz. Birbirine karşı kinlenen/bilenen bir toplum inşa ediyoruz. Her iktidar değişiminde yeni rövanş perdeleri açmak için kin ve nefret tohumları ekiyoruz. Burası böyle…
Şimdi gelelim bu adaletten / hukuktan sapmanın yol açtığı yoksullaşmanın doğuracağı temel sosyal travmalara ve tahribatlara…
Bir hadiste Allah Resulü, "Fakr (fakirlik) küfre yakın bir şeydir" diye buyuruyor. Allah muhafaza, fakirlik insana Allah’ı da inkar ettirir. Çünkü aciz kalınca akla her şey gelir. Sabırda ve şükürde zafiyetler yaşanır, insan davranışlarında akıl ve mantık kısa devre yaparak kontrol görevini yapamaz hale gelir.
Kendileri devletin kesesinden refah içerisinde yaşarken, yönettikleri topluma, açlık sınırında asgari ücret verip "halinize şükredin, porsiyonlarınızı küçültün" demenin toplumda hiçbir karşılığı yok ve adil de değil. Tam aksi kin ve nefret hissi uyandırıyor. Halimize şükretmemizle, bile bile fakirliğe yol açmak ve neredeyse fakirliği kutsamak aynı şeyler değildir. Fakirliğe şükredilmez. Çünkü fakirlik, zillet ve meskenet sebebidir.
Bu girizgahtan sonra fakirliğin yol açtığı/açacağı sosyal ve ekonomik travmaları/tahribatlara bakalım;
-Sosyal katmanlar arasındaki ekonomik refah farklılığındaki uçurum, alttaki yoksul kesimi üsttekilere karşı kinlendirir / düşmanlaştırır. Yani toplumsal barışı bozar. Halkı, yönetici sınıfa karşı kin ve husumetle doldurur.
-Ekonomik bölüşümdeki nispetsizlik hakların birbirine geçmesine sebep olur. Yani, kul haklarına girilir. İster faiz, ister döviz olsun; paradan para kazanmanın haklı bir izahı olamaz. Kimler hangi nispette kazanıyorsa; diğerlerinin cebinden de o nispette çıkıyor demektir. Yani, birinin eli, diğerinin cebinde. Buna, modern kılıfa büründürülmüş hırsızlık diyoruz.
- Ekonomik imkanların zayıflaması nedeniyle gençlerin yuva kurmaları zorlaşacak. Bunun neticesinde nikahsız beraberlikler çoğalacak; zina artacak ve aile hayatı ciddi risk altına girecek.
-Geçim sıkıntısı, eşler arasında huzursuzluğa yol açacak, evlilik bağları örselenecek ve bunun neticesinde ruhsal hastalık ve çöküntüler baş gösterecek; psikiyatrik ve psikolojik hastalıklar yaygınlaşacaktır.
-Hırsızlık, yolsuzluk ve madde bağımlılığı artacak. Bu da toplumsal barışı zedeleyecek; terör ve tedhişi tetikleyecektir.
-Alt gelir guruplarının çocuklarının eğitimlerini sürdürmelerinin önünde ciddi engeller oluşacak ve eğitimde fırsat eşitsizliğinin daha da derinleşmesine sebebiyet verecektir.
-İş sahalarının daralması nedeniyle ülkede iş imkanı bulamayan kalifiye insan gücünün dışarı kaçmasına (beyin göçü) yol açacaktır.
-Belki de en önemlisi, yetersiz beslenmeden kaynaklanan fiziksel ve mental rahatsızlıklar/huzursuzluklar artacaktır. Ülkelerin kalkınmışlık derecelerinin kişi başına düşen protein miktarıyla ölçüldüğü günümüzde bu hususun ne kadar önemli olduğu izahtan beridir.
Burada yoksulluk sonucu hemen aklıma gelen çıktıları yazdım. Belki buna ilave edilecek irili, ufaklı onca problemin varlığı mümkündür.
Sözün kısası/özü, Hz. Peygamberin ifade buyurduğu gibi fakirlik küfre yakındır. Gelin sözü dinleyin; kendinize de, yönettiğiniz topluma da acıyın, merhamet edin; günaha ve harama sevk etmeyin. Bu çıkmaz yoldan dönün; bu ülkenin topraklarına zulüm yerine adaletin, barışın tohumlarını ekin; o zaman görecekseniz, üzerimize sağanak sağanak rahmet yağacaktır.
Fahrettin Dağlı