99 yıl sonra Lozan Antlaşması’nın bir zafer mi,yoksa bir hezimet mi ? tartışmasını yapmak genç nesli fazlaca enterese etmiyor.Neden ?
Çünkü bu nesil artık hayatın içerisinde kendisiyle doğrudan irtibatı olmayan her meseleyi özellikle gözden kaçırıyor yada kulak arkası ediyor.
Fakat doğru olan birşey var ki : hakikat olması gerekir düşünce dediğimiz eylemin.
Bir kökten esinlenip, açık bir ufka sahip olması da elzemdir.
”Kökü mazide olan ati”fikri de buradan gelir , çilesi çekilmiş,isabetle yol alınmış ,davet ettiği itirazları kendi bütünlüğü içerisinde aşmış her doğru düşüncenin, bir karakteri olmalıdır gerçektende ! Genç jenerasyon içinde daha çok eleştirdiğimiz bu refleks bir doğruyu yansıtmaktadır esasen.Lozan Antlaşmasıyla ilgili 100 değerlendirmenin 99’u neredeyse kadük ,yada “adamın fikri bu “ diyebileceğimiz olgunluktan uzak olunca ,muhatap genç nesil bunu kulak arkası etmekte, kökü ve ufku olmayan bu muhteşem! değerlendirmeleri, (pardon sloganları ) görmezden gelmektedir.Çünkü değerlendirilen daha çok Lozan değil, bu meselede çıkarılacak gürültüden ne kadar fatura kesileceği, bu ezberci amigoların yevmiyelerini ne olacağıdır!
Esasen bugün neden hala iki yakamız bir araya gelmiyor? ve bu sorunun cevabını vermek için Lozan’a kadar inmek gerekli mi acaba derdindeyiz.
Ekonomik atmosfer herkese neredeyse havlu attırdı.
USD karşısında TL’nin değerini koruyamadığımız bir coğrafyada Lozan’a hangi ismi takarsak takalım (ister zafer, ister hezimet) başımız göğe ermiyor bu belli.
Buna rağmen yenilen pehlivan güreşe doymaz misali bu yılda bir kısım zevat, Kırkpınar güreşçileri gibi peşreve devam ettiler .Biri zafer dedi, diğeri hayal kırıklığı,vatan hainliği, masa başında vatan satıldı ,Lozan bir durum tesbitidir, Londra Konferansı’nın tabi bir sonucudur ,Lozan Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur vs vs….
İstanbul Hükümeti’nin Lozan öncesi Batı karşısında Türk tarafının kozunu güçlendirmek adına ikili muhataplığı teke indirme amacıyla , temsili Ankara ‘ya devrettiğini bile görmezden gelmeye devam ettiler malum amigolar ! Çünkü her iki tarafa da davet geldi, Lozan’dan.Ortak heyet teklifi de kabul görmedi bir şekilde.Sevr’in masada nasıl hortlatılmak istendiğini, Lord Curzon’un neden küçümseyici tavırlar takındığını,İsmet Paşa’nın sağırlığının nasıl işe yaradığını , Türk heyetinin bütün mesajlarının İngiliz İstihbaratı tarafından nasıl ele geçirildiğini uzun uzun irdelemek niyetinde değiliz.Misak-ı Milli sınırları içerisinde egemen bir devlet ,eksiği ile gediği ile tanımlandı ve tamamlandı nihai olarak Lozan’da.24 Temmuz 1923 imza tarihinden 2 ay 6 gün sonra da İngiliz askeri 1 Ekim 1923 ‘te İstanbul’u terketmiş oldu.
Bugünlerde kendisini Lozan’la sınırlandırmayıp ,adaları silahlandıran Yunanistan bile Lozan konusunda fiili durum yaratmış ve antlaşmayı aleyhimize bozmuş gözüküyor …İstiyor ki Lozan , Yunanlı için ilave başarılar getirsin ,zafer! olsun.Demekki o dönem itibarıyla aldıklarıyla şımaracak kadar mutlu olmamış Yunanlı.
Bizim derdimiz ise Lozan,Sevr yada Mudanya mütarekesi değil :bal gibi ekmek davamız!
Marketlerde üç şey aldıktan sonra dördüncüyü alamayanlar için yada benzinliklerde 500 TL nin üzerinde benzin almayı bilmeyenler için bu tartışma tümüyle abesle iştigal.Çünkü yaşamak için gerekli parayı cebinde bulamayanın ufkunda bu meseleler içi boş, hayatla alakasız!
Buna rağmen eksik bilgi ve irdeleme yetersizliğinden olduğu apaçık belli bir şekilde ortaya düşen siyasi meddahlar, ucuz amigolar yada önümüzdeki dönem şansını siyasi arenada deneyecek güncellenmiş gladyatörler: halkı kazanmak! için vatandaşın alkışını yada yuhalanmayı göze alarak Lozan bir hezimet yada ülkenin tapusu ikilemi arasında gidip geliyorlar …
Galiba dananın kuyruğu da burada kopuyor.
Değerlendirme yapmak, gerçek mecrasında değil, yapay hale getirilmiş sloganlar yön veriyor topluma .Çünkü şarlatanlar ,”küçük” kalemler, gerçekleri yazma cesareti bile olmayan kalemşörler, hakikatı konuşamayan ekran meddahları , ancak bu kadarcık kaliteleriyle! bu toplumun okumuş yazmışı olarak sahne alabiliyorlar …
Lozan geçmişte kalan bir anlaşma değil devam eden bir süreçtir.
Bugün ya hezimetle günü kapatıyoruz, yada zaferle. Başarıyla..
Su nasıl suya benzerse, toplumların geçmişi de geleceğine benzer. Afrin’ de, Zeytindalı , Barış pınarı, Fırat Kalkanı harekat bölgelerinde bugün zaafımız varsa elbette Lozan geçmişimizle ilgilidir bu durum.Fakat askerimizin Kıbrıs harekatı da,15 Temmuz dan sonra yaptığımız tüm harekatlarda Lozan’dan bugüne çıktığımız üst basamaklardır.Sevr paçavrasını yırttığımız Lozan’la tescillenmiştir.
Bu dijital çağda oturduğumuz yerde ürettiğimiz birşey varsa savaşın galibiyiz. Üretmiyorsak hezimetteyiz. Bizzat yenilmesek bile, haberler, ajanslar gönül coğrafyamıza dair yenilgi haberlerini geçiyorlar mütemadiyen .
Amerikalı bugünü Thomas Jefferson’ a bağlıyorsa, Rus : bugünün hamlesini, Dostoyevski ‘nin telmihiyle son hakikata boğdurarak hareket ediyorsa bizim için de Lozan, ya bugünü de mutevasında barındıran bir Sevrdir, hezimettir .Yada içerisinde Sakarya Meydan Muharebesi’nin ruhunu barındıran bir zaferdir .
Bugün nasıl nefes alıyorsak Lozan ona göre isimlendirilebilir, “ne anlamı var? içinde mabud olmadıktan sonra mihrabın”diyen Akif’in yüreğinin sesiyle dünyaya doğru mesajlar veren minberiyle Ayasofya: bugünün Türkiyesi’nin sesidir. Bu statü Lozan’la kazanılmıştır, elbetteki Lozan anlaşması , bu bağlamda yarını bizim için umutlandıran bir başarıdır.
15 Temmuzlarda bu coğrafya için yeni bir tarihi sahifenin açıldığını düşünenler için elbette Lozan bir zaferdir .Psikolojik ceset haline gelmiş ve hayatı öyle sürdüren insanlar için dünü yarına bağlamaktan acizlere hangi sloganı söylesen memnun kalmayacaktır .
Oysa ki hayat sürekli bir mücadele halidir.
Basamaklar çıkılmadan hiçkimseye zafer hediye edilmez.
Yaşayan ve diriliğini muhafaza eden hedefler milletleri taşırlar.
Bu hedefler ise her gün ya üzerine koyar yada eksilir.
Savunma Sanayi,Doğu Akdeniz hamleleri gibi dünya konjonktürüne ağırlık koyan cüretimizle beş on yıl öncesine kadar kıyaslanmayacak ölçüde yaşadığımız krizlerin , dinamik bir toplum olma yolunda bizi yukarılara taşıdığını elbette görmek gerekir.
Batı düşüncesinin aydınlanma döneminin en önemli mottolarından biridir: “ kendi aklını kullanacak cesareti göster”
Bizim de kendi coğrafyamızda kendi kendimizi mahkum ettiğimiz ve bizi körelten ne varsa bu vesayetten kurtulmamız gerekiyor.İşte Lozan vesayeti de gerçeklerle görülebilmeli ve ufkumuzu daraltan değil bir üst basamakta önümüzü açan bir anlaşma olarak değerlendirilmelidir.