Gözlerimizi iri iri açarak ve kendimize olan güvenimizi tazelediğimiz bir haleti ruhiye ile “ yerli araba” maceramızı konuştuğumuz bugünlerde, nereden çıktı bu Kadifekale’de ne yapacağımız ? diyeceksiniz fakat biraz daha merak edebilir misiniz acaba diye düşünmek istedim …
“Türk ekonomisini ilkinde yaptığım gibi ikinci kez mahvedebilirim “ diyen Amerikan başkanı ,bundan sonra ne yapacak diye fazla düşünemiyoruz. Çünkü azil süreci başladı ,başlayacak intibası ile yarını görmeyeceği ilk başlık olarak çıkıyor karşımıza. Acaba seçimlerden önce bir mağduriyet yaratılıp ,Evanjelizmin bu “ipe sapa gelmez “ adamı bu kavgamsı ! konjonktürden güçlenerek mi çıkacak tartışması başka bir önemli başlık olarak karşımıza çıkıyor.
Libya’da Hafter figürü , çok ciddi bir “Sisi “ olarak arzı endam ederken , sanki bizim askerimizin keyif için gideceği yerlerden biri gibi üretilen CHP algısı ve değişik reaksiyonu ülke gündemine düşüyor. Asker göndermek ne zaman ,neredeyse magazin proğramlarında tartışılan bir usluba benzer , “gemiye konteynır yüklemek “ gibi haber merkezi başlığı oldu diye düşünmeden edemiyoruz?.Geçmiş iz bırakıyor elbette .Hafter onaylanmış bir figür.1860 yıllarından itibaren Libya, Lübnan,Girit gibi yerlere mutasarrıf atanırken büyük güçlerin onayıyla atanmak zorunluluğu teamül haline gelmişti.*(1)
Kanal İstanbul konusunda “cinayet, felaket” tellallığı yapanların sanki 15 Temmuz hiç yaşanmamış, bu ülke varlık ve beka mücadelesi vermemiş ,bir yedi düvel kuşatması yaşanmamış gibi ,herşey güllük gülüstanlık ama ,Marmara’dan Karadeniz’e kara kara sevdalanıyoruz yada Libya ile deniz sınırı çizerken , Doğu Akdeniz de macera arıyoruz vari yaklaşımları boşa değil elbette.Toplum mühendisliği ile olan biteni kurgulayanların Refahiye,Güvenpark,Tren Garı.. saldırılarını,Gezi olaylarını, Mursi’yi Mısır’da iktidardan uzaklaştıranları, FETÖ’yü, IŞİD’i, PKK ve YPG’yi, bizzat kuşatmayı yapanlar olduğu düşünülünce artık hayret etme refleksinizi ülke olarak neredeyse epeyce bir zaman kullanamayacağınız ortada.
Savaşırken, üretirken ve yolda yürürken sadece ve sadece gönüllerimizin diri kalışına, ülkenin samimi insanlarının kavgadan yılmayışlarına hayret değil belki hayran olabiliriz.Aksi durumda “ masumiyetimizin ölümcül bir dezavantaja dönüşmesini önlemek zorundayız.Direnebilmek için cüret,cüret edebilmek içinde bilgi ile silahlanmamız gerekiyor.” *(2)
Bu ahvalde , bir kısım zevatın hayat ve kainat görüşü ne olursa olsun ,bundan sonrası için alınacak risklerin büyüklüğü ne olmalıdır sorusuna olan cevaplarının neredeyse Macron, Hafter ,Selman yada Sisi ‘ye benzer kanaatlerle hareket edeceklerine dair ipuçlarını görmek ayrı bir kahredici vaziyet …
Biz asla içimizde şeytani bir tohum taşımıyoruz.
Fakat Hitler’in, Franko’nun,Mussolini’nin günümüz versiyonları bu şeytani güdülerle yeni bir dünya kurmak adına işledikleri ve işleyecekleri günahları bir kutsallık zırhına sarmakla başladıkları aşikar.
Hiçbir kural yok ki onları çocukları öldürmekten alıkoymasın.
Hiçbir değerleri yok ki, kadınların, yetimlerin feryadı onları ilgilendirsin.Milletleri cezalandırmak, topraklarını cesetle doldurmak gibi bir bilinçaltı meşrulaştırıyor yaptıklarını.Esasen taşıdıkları misyon ve sahip oldukları kurallar hiyerarşisi sebep oldukları zulmü ,üçüncü dünya dedikleri insanların terbiye edilmesi, hizaya çekilmesi ve modernize edilmesi için elzem.*(3)
Bunun içinde Stalin’den aldıkları mirasla , batı düşüncesi dışında kalan her renk ve dinden kim olursa olsun , bütün insanlığı “sarf malzemesi” olarak görmekten imtina etmiyorlar.
OLMAK : ÇABALAMAKTIR .
Uygarlıkların Batışı’ nı anlatan Lübnan asıllı yazar Amin Maalouf gibi bir çok yazar da Batı Medeniyeti’nin kendisini besleyen dinamiklerini çoktan yitirdiğini ifade ediyor :”en iyi perdahlanmış demir bile paslanmaya uzak değilse, en medeni imparatorluklarda her zaman barbarlığı aynı ölçüde yakın olacaktır.Metaller gibi milletlerin de sadece dış yüzeyleri parlar.*(4)
Bir çoğumuz , sıradanlaşan hayatımızın ,kendi başına anlam üreten bir eylem olarak kabul edilemeyeceğinin farkındayız.*(5)
Ancak sadece sürükleniyoruz.
Çocuklarımızın okul hayatlarında, evlerde yaşadığımız sohbetsiz oturma odalarımızda , günlük hayatımızın neredeyse her diyaloğunda acaip bir fakirlik, muhabbetsiz bir günlük işleyiş cereyan ediyor.Akıllı telefonlara gömülmüş beş duyumuz neredeyse insana kapalı.
Modernite zaten umut olarak hiç anlam vaad etmemişti ki.
Özgürlük dediği, ipe sapa gelmez, bireye tercih imkanı sağlayan bir gevezeliğin sonuna kadar kapısı açıldı.Hatta kırıldı kapılar.Ölçüsüz, kontrolsüz bir tercih zenginliği içerisinde artık insan , sadece darı gagalayan tavuklar gibi… sadece boş durmuyor.
Sıradanlık, sadece sıradanlık gündem.
Anlam nedir sorgusu yok ki muhabbet olsun, sevgi olsun, vefa olsun,helal olsun,hürmet olsun, aşk olsun…..
İnsanın varlık ve kainatla ilişkisi sadece elle tutulan, gözle görülene indirgenebilir mi ? Şayet bu kadar cılız bir bakış insana yetecek olursa bu fakirlikten aşk hikayesi çıkar mı ? Sevenler libidonun ötesine geçip , mevlayı bulabilirler mi ? İnsan insana nasıl dost olurki o zaman …Spinoza’nun ifade ettiği anlamda nasıl olmak için çabalarız ki o zaman ?
DÜNYAYA SAHİP OLMAYACAĞIZ!
Dikkatinizi çekti mi acaba seçim zamanında Canan Kaftancıoğlu diye bir figür vardı: İnandığınız Allahınız sizinde belanızı versin ,” diyerek beddua eden ! Şehadetleri pozitivist bir bakış açısıyla çöpe atan bir CHP il başkanı. 1919 Sivas Kongresi’ni ilk kongre kabul ettiği için 1927 tarihli ilk kuruluş kongresine ikinci kongre diyen partinin il başkanı bu *(5)Sıradanlaşmanın bu kadar ileri gidebileceğini kim hayal edebilir?
Artık bizim coğrafyamızda rahmetli Tarık Buğra’nın Firavun İmanı’da bahsettiği Hüseyin Avni,Mehmet Akif,Hasan Basri Çantay gibi gönül erlerinin “Şu Cumhuriyeti kuralım bir hele , sonra Kadıfekale’de çay içeceğiz” diye rüya gördükleri bir başlık da olmayacak bundan sonra .
Global Köy haline gelen dünyamızda bütün kötülükler kapımızı çalacak yada hiçbir kötülük yada tehdit bizden uzak kalmayacak.Ancak bizim tasavvurumuz Yunus’ ca bir dili hayata dökmek ve dünyaya yar olmaya geldiğimizi unutmamak.Sahip olma güdüsü böyle giderse mayına basmışa döndürecek insanoğlunu.
Rahatın konforuna alışmak yerine rahatsızlığa alışmak. Bir arap şairinin ifadesiyle “Balçıktan yapılmışsam,Tekmil dünya yurdumdur benim,Tekmil mahlukatta yakınlarım” *(6) Fakat yaşadığımız her anı ,”huzurda olduğumuzu “ unutmadan bir Kadıfekale çayı haline getirme ve yarınlar için bitmez bir umutla , mücadeleden kaçmayacağımızı dosta düşmana ilan etmemiz gerekiyor …..
Ne yazık ki iyilik ve umut hala 21. yüzyıl hedefleri arasında yer almıyor Alev Alatlı’nın “Fesüphanallah” ’a göre.Ama bu yıkıcı medeniyete duyulan öfke sahici. Sahici olan ne varsa bir hakikat kulvarına taşıyarak “yola” niyetlenmek ve istikamet bulmakla Kadifekale’de çay kokusu özleyebiliriz.————————————————————————————————
1 ve 5-ERİK JAN ZÜRCHER- MODERNLEŞEN TÜRKİYE’NİN TARİHİ
2- Alev ALATLI (HAFAZANALLAH)
3- Alev ALATLI (FESÜPHANALLAH) - Bir Yahudi Duası : “Esirgeyen rahim babamız : milletleri cezalandıracak , ve topraklarını cesetle dolduracak , dünyanın bir ucundan diğerine kafalar kıracak .Ama kendisi yol boyunca pınarlardan su içip, canlanacak,muzaffer olacak.(Cumartesi ayinlerinde okunan)
4 ve 6 - AMİN MAALOUF -Uygarlıkların Batışı
5-İbrahim KALIN -Barbar, Modern ve Medeni