Demokrasi ile denetim arasında karşılıklı ve ciddi bir ilişki bulunmaktadır. Denetim doğru ve kapsayıcı şekilde yapıldığında demokrasi ilerlemekte, demokrasi ilerledikçe de denetim her mecrada kurumsallaşmaktadır. Bu yönüyle bakıldığında seçim ikliminin hissedildiği bugünlerde ülkenin açmazlarının kilidi olarak denetim kıskacı çok daha fazla seslendirilmelidir.
Zira demokrasi-denetim ilişkisinin çerçevesini belirleyen zemin o ülkedeki siyasal kültür ve onun değişimidir. Yani denetime önem veren bir siyaset kurumu ve denetimin faydalarına inanmış bir yönetim anlayışından söz ediyorum.
Türkiye’deki mevcut tablo denetimin bir yük ve tehlike olarak görüldüğü anlayışı yansıtmaktadır.
Genel anlamda var olanla olması gerekenin karşılaştırıldığı ve eksikliğin ortaya konulduğu denetim olgusu, günümüz beklentileri dikkate alındığında daha farklı bir nitelik kazanmaktadır. Öyle ki bir ülkede denetim sadece hata ve yolsuzlukların tespitinden de öte bunlar meydana gelmeden önlem alan, açıkları kapatan bir yol göstericilik şeklinde değerlendirilmelidir.
Denetim öncelikle devletten bireye doğru kurumsallaşan bir ilkesel yaklaşım meselesidir. Yasama, yürütüme ve yargının dışında denetimin bu üç kuvvetin hem kendi içerisinde hem de kendi arasındaki dengede en önemli ağ düzeneği olduğu görülmektedir.
Aslında halkın kendisini yönetmek için yetkisini devrettiği temsilciler bu kez koydukları hedefleri gerçekleştirmeleri için yürütme organına ve bürokrasiye yetki vermektedir. O halde bu kurguda en önemli denetim halkın denetimidir, o da demokratik sistemlerde seçimler başta olmak üzere katılımcı demokrasi süreçleriyle desteklenir. Elbette uygulamada bu durum yeterlilikten uzaktır. Zira denetim süreçleri hukuki ve kurumsal çerçevesi ile ete kemiğe bürünebilir.
Bugün Türkiye’de uygulanan yönetim sistemi (uygulanış biçimiyle) parlamentonun yürütme ve bürokrasi üzerindeki yetkisini aşındırmış ve kutuplaşmanın da derinleşmesiyle siyasal kültürün denetim yönlü gelişimini kilitlemiştir.