Türk dünyasında ortak dil ve alfabe konusu, uzun yıllara dayanan ve günümüzde önemini bir kez daha hissettiren ciddi bir projedir. Özellikle Kazakistan’da atılan adımlar Türk Cumhuriyetlerinin ortak bir alfabede buluşup buluşamayacaklarını yeniden gündeme getirdi.
Önce Kazakistan’daki sürece bir bakalım. 1940 yılından bu yana Kiril alfabesi kullanan Kazakistan, 2017 yılında kurucu devlet başkanı Nursultan Nazarbayev’in kararı ile kademeli olarak Latin alfabesine geçileceğini açıklamıştı. 32 harften oluşan bu yeni alfabenin 2025 yılına kadar devreye konulması öngörülüyordu. Ardından alfabeye yönelik eleştiriler gelmişti.
Ben o dönem bu alfabenin belirli bir stratejiyle böyle başlatıldığını ve zaman içerisinde ideal seviyeye yaklaşacağını ifade etmiştim. Nitekim Kazakistan’ın yeni Cumhurbaşkanı Kasım-Cömert Tokayev’de yeni alfabeyi destekleyenlerdendi. Onun talimatıyla yapılan çalışmalar neticesinde 9’u ünlü, 34 harfli yeni bir alfabe ortaya çıktı. Geçen ay sonunda tanıtılan alfabenin 2023-2031 yılları arasında kademeli şekilde devreye sokulacağı belirtildi. Her harf bir sesi karşılayacak şekilde hazırlanan bu yeni alfabe büyük ölçüde Türkiye’deki alfabeye yaklaşmış durumda.
Elbette bu çok önemli bir gelişme ve bunun bir tarihi arka planı var.
Aslında bu tarihi birikimin temeli 1926’da Atatürk’ün de büyük önem verdiği Bakü’de toplanan Birinci Türkoloji Kurultay’ıdır. Lehte ve aleyhte görüşlerle Latin alfabesi kararı çıkmış ve yeni bir süreç başlamıştır. Türkiye’de ise eş zamanlı olarak Türkiyat Enstitüsü kurulmuştur. Ancak Sovyetler dönemi ile birlikte kiril alfabesi ve farklılaştırma siyaseti başlamıştır.