Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz.” sözlerinin ardından “reform” sözü de yeniden gündeme girdi. Adalet Bakanı Gül’ün “Bırakın adalet yerini bulsun isterse kıyamet kopsun!” sözlerini de eklemek lazım.
Hal böyle olunca reform ihtiyacını doğuran sebeplerle neyin, nasıl reforme edileceği hususu birbirine karışır hale geldi!
Niyesini sorunca merhum Durmuş Hocaoğlu’nun şu sözlerini hatırladım: “Türkiye'nin en temel problemi, felsefesizlik krizidir. Nitekim, ülkemizdeki tartışma ortamının, büyük bir ekseriyetle, en temel özelliğinin, çok kalın çizgilerle felsefî derinlikten yoksunluk, sığlık olduğunu ileri sürebiliriz.”
Oysa Türkiye’nin karşı karşıya olduğu problemler ya da önünde duran potansiyel imkanlar, kendi tarihsel reform anlayışını önceleyen kapsamlı bir yaklaşımı kaçınılmaz kılıyor. Reform çabasını salt yatırım ve üretimi artırmak için yapsak bile ülkede azalan umut ve güveni tesis edebilecek bir derinlikte inşa etmek gerekiyor….Değilse çatlayan güven testisi sorunları daha da derinleştirecektir.
Yine Hocaoğlu’na göre “Tarihte 'ileriye gitmek' için zaman-zaman 'geriye dönüşler' kaçınılmazdır. Geriye dönüşler, Tarih'in en önemli ilerletici motorlarındandır. Rasyonel geriye dönüşler yapamayan toplumlar ileriye atılamazlar.”