Hatay’da Alevi köylerine gittiğimde, “Size ayrımcılık yapıldı mı?" diye sordum. “Allah var böyle bir şey yaşamadık” dediler. Samandağ Belediye Başkanı ile görüştüğümde ise çadır sayısını doğru söylemeyerek, iktidarın ayrımcılık yaptığını ima etti.
Maraş’ta arama kurtarma ekiplerinin 30 saat uğraşıp enkaz altından çıkardıkları yaralılar Suriyeli göçmenlerdi. Bunca mülteci düşmanlığının körüklendiği bir ortamda ne yardım dağıtılırken, ne can kurtarılırken bundan etkilenen olmamıştı.
Adıyaman’da Kuşadası’ndan gelen bir aşçıyı, Menzil tarikatından gelen bir “sofi” ile aynı yerde yemek dağıtırken gördüm. Biri yemek pişiriyordu, diğeri içecek dağıtıyordu.
Maraş’ta büyük bir enkazın önünde ateş yakıp başına oturanlar Ankara’dan, İzmir’den, Sakarya’dan gelen gönüllülerdi ve birbirilerinin siyasi görüşlerinden haberdar değillerdi, sormadılar da. Fakat hepsi dost olmuştu.
MİLLET HER ZAMAN BİRLEŞEBİLİYOR
Bu afet din, mezhep, siyasi görüş, etnik kimlikleri bir anda ortadan kaldırdı ve millet büyük bir aşkla yardıma koştu hep beraber.
Tüm bunları yaşarken gördüm ki, öyle kutuplaşma, ötekileştirme, düşmanlaştırma söylemleri milleti çok da etkilememiş. Sosyal medyaya, siyasi parti sözcüsü gibi olan yazarlara, yorumculara bakarsanız sanki kutuplaşma her yere yayılmış zannedersiniz.
Hatırlayınız, 15 Temmuz darbesinde tankı elleriyle durdurmaya çalışan serdengeçti insanların siyasi kimliğini de hiçbirimiz bilmiyoruz.
Benim yanımda Arnavutköy’den meyhaneden gelen çakır keyif bir insan ile Sultançiftliği’nden gelen bir fırın işçisi vardı. Hepimiz FETÖ’cülere birlikte küfür ediyorduk.
Diyeceğim o ki 15 Temmuz’da, Bozkurt’ta sel felaketinde, Marmaris'teki orman yangınında millet tüm farklılıklarını bir kenara bırakarak birleşmeyi, ortak mücadele etmeyi bildi.
“Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır” sözü gerçek anlamda milletin ruhunda yaşıyormuş meğer.