“Trans” tam olarak “geçiş” demek malum. Geçenlerde bir yazımda dünyanın en yaygın düşüncesinin artık “trans düşünce” olduğunu yazmış, orayı biraz derinleştirmek isteğimden söz etmiştim.
Adına şimdilik “trans düşünce” diyebileceğimiz bu düşüncenin, popüler kültürün yoğun dayatmasıyla dünyanın
en yaygın ve/veya yaygınlaştırılmaya çalışılan düşüncesi olduğuna inanıyorum.
“Dünyadaki tek hakikat, hakikatin aslında olmadığıdır” temel ilkesinden hareket eden bu düşünce biçiminin bütün “geçiş”lere onay veren, bu yanıyla da hazcılığın çok daha sofistike bir halini yaygınlaştıran bir ana akım olduğuna inanıyorum.
Cinsiyetin, cinselliğin, cinsel tercihlerin, ırkın, bedenin, uzvun, hatta insanın “geçiş”i söz konusu burada. Sadece kadınken erkeğe, erkekken kadına geçiş değil burada söz konusu olan. İnsandan köpeğe, zenciden beyaza, engelsizden engelliye, efendiye, köleye, aklınıza ne gelirse bir “geçiş”ten söz ediyorum.
Bütün verili kimliklerin “seyyarlaşması”, hatta “transport” hale gelmesi söz konusu olan.
“Verili kimlik”, kolayca çıkarılabilir, kolayca giyilebilir bir unsura dönüşünce elbette hakikat de kolayca reddedilebilen, yok sayılan bir meseleye dönüşüyor.
Oysa şu: Kadınken erkek olduğunuzda “verili kimlik” olarak “erkek” olmuş olmuyorsunuz. Gelseniz gelseniz “erkek simülasyonu” haline geliyorsunuz ve fakat bu önemsiz. Zira ortada kendinizi ona hizalayacağınız bir hakikat olmayınca ne haline geldiğinizin de bir önemi kalmıyor. Bir kedi yavrusuyla kurduğunuz sahiplenme ilişkisinde kendinize “anne” dediğinizde o kediyi sizin doğurduğunuz sanısını ve/veya sanrısını satın almanız o yüzden gayetle mümkün bir şey haline geliyor trans düşüncede. Bir çocuğu evlatlık edinen iki erkekten birinin kendisini “anne” olarak hissetmesi onu anne yapmıyor. Yapsa yapsa “hastalıklı bir zihne sahip bir birey” yapıyor.