Çünkü Filistin hakkında, Filistin’de olan biten hakkında daha fazla konuşmak bize “kendimizi insan hissetmek” konusunda eşsiz bir fırsat sunuyor. Yani şu: Bugün Gazze’de yaşanan soykırım hakkında taraf tutmak, önce Gazze’nin, Gazzelilerin, Filistinlilerin işine değil, kendi işimize yarıyor.
Tüm dünyada muazzam bir farkındalık oluşturan ve sonuçlarını yakın gelecekte bence fazlasıyla göreceğimiz bu “konuşma” halini sürdürmek, insan kalabilmemizin bir yoluna dönüşüyor giderek.
Bir dakika. Yazıda kullandığım “konuşmak” fiilini hangi manada kullandığımı söylemeliyim: En geniş manada “tarafını seçerek eyleme geçmek” anlamında kullanıyorum bu fiili. İnsanlardan taraf mı, soykırımcı hayvanlardan taraf mı olduğunu belirleyerek başlanması gereken bir konuşma hali bu.
Dua, boykot, sokak eylemi, afiş dağıtımı, sosyal medya postu… Bizi yöneten iktidarlara kurabileceğimiz her türden baskıyı kurmak… Para, ilaç, insani yardım, silah gibi gönderebileceğimiz her şeyi Gazze’ye göndermek… Siyonist teröristlerin yalanlarını ve argümanlarını boşa çıkarmak için mücadele etmek… Burada saydığım ve sayamadığım her türden enstrümanı kullanarak “Filistin hakkında daha fazla konuşmalıyız.”
Çünkü günün sonunda bu olmaz olası dünyanın tam ortasından “insanlar ve soykırımcı hayvanlar” olarak ikiye ayrıldığı bu anda “insan kalabilmemizin ana şartı” Filistin hakkında konuşabilme cesaretini elimizde tutabilmektir.
Gazze için değil, kendimiz için konuşuyoruz Filistin hakkında konuşurken.
Artık mesele, açıklıkla görülüyor ki, bir haç-hilal savaşının “anlamsal ve göstergesel” bütünlüğünden çıkmış durumda. Savaş “insanlığın savaşı” durumunda. Burada, tam burada Filistin hakkında konuşmaktan vazgeçip Gazze’deki soykırıma alışırsak sıra kesin olarak bize, “insan kalmak için konuşanlara” gelecek. Kör değilsen, gör bunu.