Huzur, her insanın aradığı ve özlemini çektiği “rahatlık, gönül rahatlığı, baş dinçliği” demektir. Çoğu kere mutlulukla karıştırılmaktadır. Zira mutluluk, “saadet ve bahtiyarlığı”, kısaca bir şeyi elde etmekten duyulan kıvancı ifade eder. Bu nedenle “Mutluluk andır; yaşanır, gelir ve geçer. Huzura gelince… Huzur bir “durma, mola verme, dinlenme, anlam yükleme ve bunları bir yaşam tarzı haline getirme” sanatıdır. Mutluluk genellikle “fiziksel” bir durumun ifadesiyken, huzur “ruhsal” bir dinginliğin içtenlikle hissedilmesi durumu, yani kalıcı bir ruhsal süreçtir.” [1]
Prof. Dr. Nevzat Tarhan da “Bazı insanlar huzurla mutluluğu karıştırıyorlar. Mutluluk o andır. Mesela çikolata yersin mutlu olursun. Önemli olan mutluluğun sürdürülebilir olmasıdır. Mutluluğun devamlı olması ve kişinin kendini güvende hissettiği bir duygu olması önemlidir. Haz ayrı, huzur ayrı, mutluluk ayrıdır. Bunları iyi bilmek gerekiyor. Haz peşinde koşmayı mutluluk sanıyoruz. Hâlbuki huzur olması için bir anlam olması gerekiyor yapılan işte. Mutluluk anlamla birleşirse ve sürdürülebilirse huzur ortaya çıkıyor” [2] der.
Ne var ki huzur, herkesin ulaşamadığı bir “kızıl elma”dır ve bir romanın da adıdır. Merhum Ahmed Hamdi Tanpınar’a ait olan “Huzur” adlı bu roman, huzurun değil de, huzursuzluğun ve iç nizamı aramanın romanıdır. Roman kahramanlarından “Mümtaz roman boyunca kendisini huzura kavuşturacak bir iç nizamı arar. Eserin içeriğinde hastalık, ölüm, tabiat, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve özellikle estetik fikri çok yoğun hissedilir.. Huzur, Tanpınar özelinde henüz bir hayat nizamına kavuşamamış, Cumhuriyet aydınlarının huzursuzluklarını yansıtıyor da diyebiliriz. Bazı düşünürlerimiz ve aydınlarımız Batılılaşma ile ahlaki yozlaşmayı hemen hemen eş anlamlı sayarlar ve bir yerde, Batı-Doğu karşıtlığını, maddi değerler ile manevi değerler karşıtlığına indirgerler. Tanpınar ise, dünyaya estetik açıdan baktığı için, böyle bir karşıtlık görmez. Ona göre karşıtlık, gerçek olanla sahte olan arasındadır. Tanpınar’ın görüşüne göre Müslümanlık temelde estetik bir sorun. Onu ilgilendiren, bütün Müslüman uluslar için akideleri ortak olan soyut bir Müslümanlık değil, sanat eserleri ve hayat şekilleri haline gelmiş, bize özgü, taklit olmayan somut bir Müslümanlık.” [3]
Ünlü şarkıcı Serdar Ortaç da huzuru arayanlar arasındadır. Verdiği bir mülakatta,“Şimdi bu fotoğraftaki Serdar’a birkaç şey söylemek istiyorum. Burada 18 yaşındayım. Bilkent Üniversitesi’ni kazandım oraya gittim, üniversiteyi bitirmedim, döndüm. Sonra şarkıcı oldum. Herkesin bildiği gibi yaşadım. Eğer üniversiteyi bitirip meslek sahibi olup İngilizce öğretmeni olsaydım, şöhret olmasaydım başıma hiçbir şey gelmeyecekti. Ne kumarı bilecektim ne başka bir şey. Zaten başka bir şeyim yok. İçkiyi de sigarayı da bıraktım.”
“Fark etmez, bunların hiçbiri olmayacaktı. Huzurlu, güzel bir evlilik yapıp çocuklarıma bakacaktım. Emekli olup Allah katına çıkacaktım. Ama kadere bak beni Serdar Ortaç yaptı. Başım hiç beladan kurtulmadı. Bunların hepsinde hata benim tabi. Ama böyle yazılmış, Rabbim böyle karar vermiş. Öbür türlü 3000 tane şarkı da olmayacaktı.. “ [4] diyerek pişmanlığını ifade etse de çoğu kişinin yaptığı gibi, o da isteyerek işlediği günahları kadere yüklemekten de çekinmez.
Bu ve benzeri pişmanlıklar, içki, kumar, zina ve uyuşturucu maddeler gibi haramlarda haz ve mutluluk arayan insanın, huzurlu bir hayatının da olmadığını /olamayacağını gösteriyor. Huzuru yakalayabilmek için, baskın duygularının /nefsinin ve sosyal çevrenin etkisinde kalmak gibi bazı zorluklar ve engeller olsa da haramlardan uzak ilkeli ve dengeli bir hayatın tercih edilmesi ve bu yolda çaba ve gayret gösterilmesi gerekiyor. Bernard Shaw’ın, “Eğer yürüdüğünüz yolda güçlük ve engel yoksa, bilin ki o yol sizi bir yere ulaştırmaz” sözü, tam da bu gerçeği ifade ediyor.
Bu nedenle huzur arayan insan, geçici zevk ve mutluluk veren şeylerin peşinde koşma yerine, ilkeli ve kurallı, sakin ve mütevazı bir hayatı tercih etmeli; hasbî olmalı, hesabî olmamalı; çıkarı için inandığı değerleri çiğnememeli ve Allah Teâlâ’nın kendine şah damarından daha yakın olduğunu asla unutmamalı; kibir ve gurura kapılmamalı egosunun ve ihtiraslarının esiri olmamalıdır. Yardımlaşmayı ve paylaşmayı sevmeli; huzuru boş yere haz veren şeylerde ve konforda değil de ilkeli, ölçülü ve dengeli bir yaşamda aramalı; olumsuzluklar karşısında sükunetini korumalı ve bunu gerçekleştirirken de “el alem ne der ?” diye bir kaygıya kapılmamalıdır. Özellikle kendi ile, ailesi ile, fizikî ve içtimaî çevresi ile, her şeyden önce kendini yaratan Allah ile barışık olmalı ve böyle bir hayatı içtenlikle yaşamalıdır
Akılı insan, haramlarda ve aşırılıklarda mutluluk arayan değil, huzuru ilkeli ve dengeli bir yaşamda ve helalde arayan, aklını kullanan ve nefsine mağlup olmayan kişidir. Bu nedenledir ki Kur’an’da “Allah aklını kullanmayanların üzerine pislik/ bela yağdırır” [5] denilmekte, dolayısıyla aklını kullanmayarak, olumsuz duygularının esiri olan ve bunların peşinden koşanları da “Nefsini tanrı edinenler” [6] olarak tanımlanmaktadır. Zira “Nefsini tanrı edinen” kişi, geçici hazlara ve mutluluğa talip olan, ama huzurdan nasibi olmayan; nefsine köle olmayı terk edip ona efendi olmadıkça da arzuladığı huzura bir türlü kavuşamayan insandır. Bu nedenle insan huzuru, Allah’a kullukta, insan olmada ve halifelik görevini yapmada aramalıdır.
[1] Osman Müftüoğlu, Mutluluk mu huzur mu?, Hürriyet, 17.9.2022.
[2] Uskudar.edyu.tr 102.2020.
[3] httsp:// istanbuledebiyatkulubu.org huzur
[4] Heber7 com, 24.11.2024