“İNSAN OLMAK” ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
MAKALE
Paylaş
03.11.2024 22:04
403 okunma
Prof. Dr. Celal Kırca

Tarihi süreç içinde bir çok düşünürün, “insan olmak” la ilgili görüş beyan ettikleri biliniyor. Bu düşünürlerden  Sokrates, “Atlar at olarak doğar; insanlar insan olarak doğmaz, insan olunur” derken; Erasmus da  buna benzer bir ifade ile  “İnsan, insan olarak doğmaz, insan olunur” der.

Elisabeth Kübler Ross ise, “Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar ” diyerek, “insan olmak”  için  oluşmak gerektiğini söyler.

Fuzulî’ye mi, yoksa  Kemalpaşazade’ye mi  ait olduğu  tartışmalı olan  bir beyitte, [1]

“Eylesen tûtiye ta’lim-i edây-ı kelîmât,

Nutku insan olur ammâ özü insan olmaz”  denilirken  Ziya Paşa,

“Âsaf’ın mikdârını bilmez Süleymân olmayan,

Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan”  beyti ile bu  kervana katılır.  Ferid Kam ise,

“Ne kadar olsa da esbab-ı seadetle bekam,

Olamaz kimse bu alemde elemsiz bir an,

Elemim yok diyen erbab-ı tecellüd varsa, [2]

Ya bu alemden uzaktır, ya değildir insan” diyerek,  bir “elemim  yok” diyerek yalandan  yiğitlik  gösteren  kişinin, insan olamayacağını söyler.

İkinci Cihan savaşı sırasında Almanya’da yaşanan faciaya şahit olan bir lise müdürünün, her eğitim-öğretim  yılı başında öğretmenlerine  gönderdiği mektuptaki  şu ifadeler de insan olmanın önemine  dikkat çeker:

“Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetişmiş  doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşerilerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar…Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizden istediğim şudur:

Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Eğitim, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa, ancak o zaman önem taşır.”

Geçmişte böyle bir soykırıma uğrayan Yahudilerin, bugün Gazze’de  onursuz ve  ahlaksızca  bir soykırım ile Lübnan’da vahşice yaptıkları katliam, insanlığını yitirdiğini ve “bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar” haline dönüştüklerini  gözle önüne seriyor. İnsan sormadan edemiyor: Bu soykırımı ve  katliamı yapanlar, gerçekten insan olabilir mi?

İnsan olmak veya olmamak üzerine söylenen bu sözler,  her  bireyin, insan  olma potansiyeli ile  dünyaya geldiğini ve çabası oranında insan olduğunu ifade eder. Mevlana’nın “Hamdım, piştim ve yandım” sözü de  bu süreci açıklar. Çünkü insan olarak doğan her birey, tercihleri ve çabaları nispetinde insan olma erdemine erişir. Zira insan olarak doğmada kişinin bir iradesi yoktur, ama insan olmada vardır. Bu nedenle insan, verilmiş  bir kimliği; “insan olmak” ise  kazanılmış bir kişiliği ifade eder. İnsanı değerli kılan da bu  kişiliktir. Zira  bu  kişilik, kazanılan  bir değerdir ve bilgi, görgü, eğitim, donanım ve  tecrübe ile  elde edilir. Bu nedenle “oldum!” demekle insan olunmuyor, olmak için irade ve gayret  gerekiyor. Nitekim Bağdatlı Rûhî,  çaba ve gayret göstermeden  oldum  diyenleri  şöyle  hicvediyor:

“Gör zâhidi kim sâhib-i irşâd olayım der,

Dün mektebe vardı bugün üstâd olayım der.”

Bilindiği gibi insan, Arapça  bir  sözcüktür ve “ins” kelimesinden türetilmiştir; irade ve sorumluluk sahibi sosyal bir varlığı tanımlamaktadır. Ünsiyet  kavramının da   aynı kökten  türetildiği ve arkadaşlık, ahbaplık, tanışıklık, ülfet ve dostluk gibi  anlamlara geldiği bilinmektedir.  İnsan  ile yakın bir  anlam içeriğine  sahip olan  diğer bir  kavram da beşer sözcüğüdür. Bu da “cildin sathı, derinin dış yüzeyi” anlamındadır. Bu iki kavramdan beşer sözcüğü, insanın  daha ziyada fizyolojik, anatomik ve fizikî  yönünü, insan  sözcüğü ise  sosyal yönünü  tanımlar. Dolayısıyla  bu iki kavram, farklı iki  varlığı değil; bir varlığın iki ayrı yönüne işaret eder.  Bu nedenledir ki bu konuda  fikir  beyan eden düşünürler,  görüş ve düşüncelerini farklı üslup ve ifadelerle  dile  getirseler de,  ileri sürdükleri  görüş ve düşüncelerin ana fikri, insanın kurallı ve ilkeli hayat anlayışları  ve tercihleri ile  ilgilidir. Bunların arasında da  sevgi, saygı, merhamet, yardımlaşma, paylaşma, sabır, affetme, empati  vs. gibi  ahlâkî  davranışlar en dikkat çekici olanlarıdır. Bu davranışların önemini ise Hz. Peygamber’in, “Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz ” [3]  sözünden daha iyi  anlıyoruz.  Zira bu hadis, bizden empati yapmamızı, kendimiz için istediğimiz bir şeyi, başkaları için de istememizi; kendimiz için istemediğimiz bir şeyi de başkaları için istemememizi istiyor.

Her bireyin insan olarak yaratılması, hiç  şüphesiz onun için bir onurdur, ama  bu onura layık olacak  davranışlarda  bulunmak da  insanın en temel görevleri arasında yer alır. Bunun için de her insanın,  fıtrî yetilerini  şerde değil,  hayırda ve Yüce Yaratıcının  arzu ettiği istikamette kullanması  ve bu bilinçle hareket  etmesi icap etmektedir. Bir başka ifade ile her birey, insan kimliği ile yetinmemeli, insan olma çabası içinde olmalıdır.

İnsan olmakla müteradif bir anlam içeriğine sahip olan diğer bir kavram da  “adam olmak” tır. Bu konuda Rudyard  Kipling’in de bir şiiri var. Bu şirinde Kipling, oğluna adam olmayı  “if/eğer’ li cümlelerle şöyle anlatır:

“Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;

Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;

Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;

Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,

Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,

Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;

Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;

Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;

Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
işine yaramaya zorlayabilirsen
ve kendinde ‘dayan’ diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;

Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;

Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse;

Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;

Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen;

Yeryüzü ve üstündekiler senindir

Ve dahası sen bir Adam olursun oğlum…”

Kipling’e göre adam olmak, bu vasıflara sahip olmak demek.  Şüphesiz Kipling’den farklı düşünceler de vardır. Onların da kendine göre  adam olma tanımları olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Fakat adam/insan olmakla ilgili hangi tanım yapılırsa yapılsın,  bu tanımlarda mutlaka ahlakî ve etik değerlerin yer aldığı görülmektedir.  Zira adam/insan  olmakla, ahlaklı olmak arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. Çünkü yalan konuşan, zalim,  aldatan, hırsız bir kişiye “adam gibi adam” denildiği görülmemiştir. Tam aksine kişiliği oluşmuş; çizgisi belli; çıkarları için eğilip bükülmeyen; güzel işler yapan, yaptığı işi güzel yapan; adil olan, yalan konuşmayan, özü sözü bir olan insana,  “adam gibi adam” denilmektedir.


[1] Konunun uzmanı öğretim üyesi bir arkadaşım, bu beyit hakkında “Fuzûlî Dîvânı’nda böyle bir beyte rastladım.   Ancak Kemâl Paşazâde’nin şiirlerinde mahlas bulunmadığı için bâzı şiirleri başka şâirlere mâl edilmiş Bu da öyle olsa gerek” görüşüne sahiptir. Ayrıca bkz.https://hazineievrak.blogspot.com/2018/10/ne-kadar-da-fuzuli.html;  Tuti, papan cinsinden taklitçi kuş, dudu kuşu.

[2] Tecellüd, yalandan  yiğitlik gösterme.

[3] Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya