8 Aralık Pazar günü Suriye diktatörü Başer Esad devrilip, zulüm dönemi sona ermişti. Esad’la beraber destekçileri olan Rusya ve İran da Suriye’den kovulmuştu. Yönetimi ele geçiren Suriye devrimci güçleri, azınlık diktasından her kesimin haklarının verildiği, demokratik bir yönetime geçiş süreci başlatmıştı. Ancak bu devrimi hazmedemeyen Esad kalıntıları ve onların destekçileri, 6 Mart Perşembe gecesi yeni rejime karşı, tekrar eski azınlık dikta rejimine dönme isyanı başlattılar. Esad’ın mensubu bulunduğu Nusayri azınlığın bulunduğu Tartus ve Lazkiye bölgelerinde, diktacı isyancıların Ordu ve polis güçleriyle, kamu binalarına, camilere ve sivil halka saldırmalarıyla başladı. İran’da sosyal medya üzerinden “Suriye’de Türkiye yanlısı rejim devriliyor” paylaşımları yapıldı.
7 Mart Cuma sabahına kadar süren çatışmalar sonucunda, dikta kalıntıları püskürtüldü ve isyan bastırıldı. İsyanın ilk anlarında “Suriye’de İslamcı iktidarı deviriyoruz, şu kadar İslamcı militanı yok ettik” diye sevinç çığlıkları atan diktacılar ve dışarıdan destekçileri, isyanın bastırılması sonunda “burada Alevi katliamı var” diye ağa babalarından imdat istemeye başladılar. Maalesef bu çağrıya bizdeki muhalefet sahip çıkarak, 13 yıl boyunca 1 milyon Suriyeli işkence ile katledilirken ve 5 milyon insan sürülürken ses çıkarmayıp, Esad’la diyolog çağrısı yapanlar “yetişin masum Aleviler katlediliyor” diye feryada başladılar. Mitingler ve yürüyüşler başlattılar. ABD ve Rusya BM’yi toplayarak müdahale çağrısı bile yaptı. İsyan detaylı planlanmıştı ve doğudan YPG ile güneyden Dürzi’ler de bu plana dahil olacaktı. Ancak gerek baştan beri azınlık diktasına karşı olan Türkiye’nin desteği ve tam zamanına denk getirilen PKK’ya silah bırakma çağrıları, sonuç vererek 10 Mart gecesi YPG silah bırakarak, devrimci Suriye yönetimine katılmışlardır.
Yeni yönetim, YPG ile 8 maddelik bir anlaşma yaparak, bu zamana kadar Suriye’de kimlikleri bile olmayan Kürtler, ülkenin asli unsuru olmuşlardır. Bu gelişme Suriye’nin istikrarında ve her türlü etnik, dini guruplardan arınmış, çoğunluğa dayanacak yeni demokratik yönetim için tam bir dönüm noktası olacaktır. Çünkü Fırat’ın doğusunda, ülkenin %30’una hakim, en verimli bölgeyi ABD desteğiyle elinde tutan organize silahlı güç olan YPG, yeni yönetimden otonom, federal bir ayrışma peşindeydi. ABD tıpkı Irak’taki gibi ülkeyi birkaç parçaya bölmeye çalışıyordu. Ancak Türkiye’nin bu plana karşı sıkı bir mücadelesi karşısında, bu plan çökmüş oldu.
Türkiye’nin dik duruşu olmasaydı Suriye çoktan bölünmüştü. Bu plan ABD ve İsrail planıydı. İsrail’in yeni yönetime karşı birçok saldırı ve YPG desteği sonuç vermedi. İsrail hemen güç gösterisine başladı ve güney Suriye’ye hava saldırıları başlattı. Tabi bu gelişmeye Türkiye’nin organize ettiği bölgesel Lübnan, Irak, Ürdün yetkilileriyle ortak bildiri yayınlaması da tam zamanına denk geldi. Böylece 13 yıl süren kaostan yeni bir düzen çıkacak bir yola girilmiş oldu. Ancak İsrail ve İran durmayacak yeni provokasyonlar olacaktır. Özellikle İsrail’in güneydeki Dürzi azınlığı kullanması devam etmektedir. Ancak asıl büyük tehlike bertaraf edilmiş olduğundan, bundan sonraki küçük sorunlar daha rahat çözülecektir. Bu durumda bölgedeki bütün Kürtlerin yeni hamisi Türkiye olacağı bir gerçektir. Yüzyıllardır birlikte yaşadık, bu kardeşliği dış güçler artık bozamayacaktır.