Turgut Şahin bey’in Ay Yayınları arasında çıkan kitabının adı, “KÜRESEL SİSTEMİN KODLARI, ORTADOĞU ve TÜRKİYE” dir. Turgut bey eserinde dünya üzerindeki, kurtlar sofrasında söz sahibi olacak bir devlet veya medeniyetin ayakta kalabilmesinin kodlarını son derece mantıklı olarak ortaya koymuştur. Eserde aynı zamanda geçmiş insanlık tarihindeki dünya üzerinde hegemonya kurmuş, Büyük İskender, Roma İmparatorluğu gibi devletlerin uzun yıllar ayakta kalabilmelerinin esasları üzerinde de durulmuştur. Bu açıdan eser günümüz konjoktüründe önemli bir konuyu işlemektedir. Bu özelliği ile eser dünyaya sözü olacak olanların bir baş ucu kitabı gibidir.
Esere göre hegomonik hakimiyete işin aslı Eski Yunan düşünürlerinin STOİK MANTIK dediğimiz ilkelerine dayanmaktadır. Bu anlayışın stratejik amacı, başta imparator ve imparatorluk aygıtı olmak üzere, topluma hakim organizasyonel yapılanmayı kutsallaştırmaya ve antik kült haline getirmeye dayanıyor. Yani insanlar üzerinde hakimiyet, otoriteyi din gibi kutsallaştırmaya dayanmaktadır. Bu anlayışla geçmişin Stoikleri imparator ve imparatorluk sistemini tanrılaştırmışlardır. Hani bizimkilerin “halife yeryüzünde Tanrı’nın temsilcisidir” anlayışı gibi. Benzer şekilde günümüzde hegonomik güçler, insanlara bu anlayışı benimsetmek için bir “BİLİM KİLİSESİ” yani küresel hakimiyet anlayışını meşrulaştıran, çeşitli bilgiler üreten bir örgütlü “Epistemik Merkez/Monopol” organize etmişlerdir. Bu merkezin görevi hegomonyanın bir inanca, bir ideolojiye dönmesini kurgulamaktır. Bu merkez bugün Batı ve ABD’nin dünya üzerinde hakimiyetini meşrulaştırmak, zamana uygun versiyonunu üretmek üzere çeşitli bilimsel kurumlar, BM, FAO, DSÖ, IMF, Dünya Bankası, Davos, Bilderberg gibi kuruluşlarla harıl harıl çalışmaktadır. Fukuyama’nın “Tarihin Sonu”, Huntigton’un “Medeniyetler Çatışması” gibi eserler hep bu hegomonyayı meşrulaştırma ve insanların devşirilme çalışmalarıdır. Bu kuruluşlar “konjüktüralizm” adı altında yumuşak güç kullanarak yani ikna ile insanları bir yöne zorlamaktadır. Böylece zamanımızda hegomonyanın iktidarını koruma ve kollama görevini medyanın köşe taşlarına yerleştirilmiş bu “Epistemik Monopol” adına hareket eden bireylerdir.
Gelelim işin “Türkiye Nasıl Bölgesel Bir Güç Olabilir” meselesine. Yazar “öncelikle tek başına lider ve bir gurup genel merkez hakim yönetimi yani “MONOPOL OLİGARŞİK” yönetimine derhal son verilmeli ve hakim anlayışın temsil edildiği çeşitli kurumlar oluşturulmalı, devlet tek bir partinin iktidarına bağlı olmadan yürüyecek kurumlara kavuşturulmalıdır” demektedir. Yine “Küresel düzeyde toplumları ve onların siyasal sistemlerini etkileyecek dini, felsefi, ekonomik, askeri ve entelektüel bir anlayış ve dil üretmeliyiz. Küresel düzeyde kurumlar ve üniversiteler (Yunus Emre Enstitüsü, İHHA, TİKA vs.) kurmalıyız. Böylece bir “İÇ KALE” oluşturmalıyız. İnsanların problemlerine çözüm üretecek söylemler geliştirmeliyiz” demektedir. Yani kuru kuruya bir şeylere karşı çıkmak İran ve Kore gibi sadece marjinalleşmekten başka bir işe yaramaz. Dilin ve söylemin evrensel olmalı, kendine has Kemalizm gibi veya selefilik gibi dar/resmi bir ideojiyle bir yere varılamaz. Osmanlı bir padişahlık ve din devleti olmasına rağmen kendini/yönetimini bütün insanlığa açabilmiştir.
Bütün bunlar sivil ve askeri bürokratik kurumların içine sızmış FETÖ gibi farklı hakimiyetlere yol açan “Postmodern bürokratik aklı” tasviye edip, bürokraside liyakat ve ehliyete dayalı “Kamu Güvenliğini” önceleyen bir devlet anlayışı inşa edilmesini gerektirmektedir. Devletin ayrı iktidarın ayrı, devletin kurumlar, hükümetin politik karar üzerinden yönetilmesi gerekir. İktidarla devleti bir kabul ederseniz monarşi gibi devleti bir gurubun insafına terk etmiş oluruz. Bu tespitler bir hareket ve inancın evrensel/küresel güç olması için son derece önemli şeylerdir. Eser önemli bir boşluğu doldurmuştur.
Kitabı incelemek ve satın almak için lütfen Resimin üzerine tıklayınız...
|
Kitabı incelemek ve satın almak için lütfen Resimin üzerine tıklayınız...
|