Vaktiyle benzer şeyler yapılmış. Alamut Kalesi’nin arka bahçesinde bir sahte cennet oluşturmuş. Müritlerine uyuşturucu içirerek sahte cennet vaadi ile kandırıp algı yönetiminin ilk denemelerini Hasan Sabbah uygulanmış. Onları kendine şartsız, koşulsuz, üstelik gönülden bağlamış. İstediklerini yaptıracak, yönetimleri devirecek intihar komandoları oluşturmuş.
İnsanın iyiliği isteniyorsa, algılar bireye hayattan daha fazla keyif almayı, zorluklarla daha kolay başa çıkmayı ve daha mutlu ve huzurlu olmayı hissettirmelidir. Her anlamda çılgınlaşan ve değişen dünyayı algılarla daha da delirtmeye çalışmak sevgi enerjisini boşa harcamaktır. Bunu bilen insan aksine, inatçılığı ve bencilliği sonucu kendi bağımsız yolunu algı ile aydınlatmak istiyor. Hem toplumdan güç alıyor, hem onunla olan ilişkisini koparıyor.
İnsanı insan yapan evrensel değerlerin aktarımında bir çürüme yaşanıyor. Dünya çılgın yöneticilerin elinde sanki başıboş bir yöne doğru evrende hızla ilerliyor. Olgular aşılarak, toplumlar algılarla, onların gerçek olduğuna inandırılarak yönetiliyor. Olgular ne kadar inatçıysa, algılar da o derece çok etkililer. Karar alma süreçlerinde hata yaptırıyor.
İnsanlık, sahte bir karaktere bürünerek, bir büyücü titizliğiyle algı yönetimi yapanların etkisi altındadır. Ancak uyanık, bilinçli ve farkında olanlar; doğru seçim ve kararları, bilinçli farkındalıkları sayesinde hayatla başa çıkabilmektedir. Algılara inanmadan önce sorgulayan ve bildiklerinin arkasında sağlamca duran kişiler kendi ışıklarıyla aydınlanıyor. Bile bile ikiyüzlü bir yaşama sürüklenen, algılarla büyülenen insanların yüzlerinden mutsuzluk akıyor.
Kendi algılarını yönetemeyen kişi, mutluluğuna kör hale getiriliyor. Nasıl mum dibine ışık vermiyorsa, bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmıyorlarsa, ay kendisi için ışık yaymıyorsa; algı yönetimine maruz kalan yığınlar da, algı tutulması altında, kendilerinden istenilen davranışların dışına çıkamıyorlar. Günlük yaşamın rutinine katlanıp, farkında olmadan engellenip, mecbur bırakılıp, hatalı karar veren bireye dönüşüyorlar.
Mevcut bir düşüncenin insanlara kabul ettirilmesi olan algı yönetimi liderlere geçici zafer sarhoşluğu yaşatıyor. Böylece insan, devlet ve toplumun algıları olumlu ya da olumsuz istenen tarafa yönlendirilmeye zorlanıyor. Hedef kitlenin zihinleri yönetilip manipüle ediliyor. İnsanlar, toplumlar, devletler, ülkeler, kurumlar arasında müthiş bir güvensizlik var. Bu gidiş ve itimat eksikliği, bize bir gün insan olma vasfımızı kaybettirebilir.
Algı yönetimiyle çemberin daralan baskısı, insanları kişisel seçimlerini yaşayamama riskiyle karşı karşıya bırakıyor. Sürü halinde yaşadığımız, toplumsal bir hayvan olma durumunu daha da pekişiyor. Yöneticiler, yaratıcılık ve enerjilerini değer yaratmaktan uzak türlü ayak oyunlarına harcıyor. Duygudaşlık algıya yenik düşüyor.
Bir yanda, sadakat duyguları az, otoriteyi zor kabullenen, bağımsızlığına düşkün, çok sık iş değiştiren, bireyci, teknolojiyle büyüyen nesil ruh mirasını; işbirlikçi, yaratıcı, teknoloji ile doğan son nesle bırakıyor. Diğer tarafta bireyleri etkileyerek algılarla yığınları hala yöneteceğim iddiasında eski neslin kırıntıları var. Bu farklı bakış açısı çatışma yaşıyor.
Eğer toplumun değişim, bir ve bütün olma ideali varsa; bu, dünyaya çok hızlı adapte olan dijitale doğan yeni neslin geleceğine yatırımla olacaktır. Dünyaya yeni yazılımlarla gelen 21. yüzyıl doğumlu bu nesil bambaşka özelliklere sahip. Onlar özgürlük aşığı; algıları, umutları, bilgileri, dini düşünceleri, iletişimleri, sahiplenme duyguları, mutluluk anlayışları çok farklı. Bunları dikkate almadan, teknoloji özürlü eski neslin “gelecek adına” demode olmuş vaatlerle, onları algıyla kandırması çekirgenin sıçrama sayısı kadar mümkün olabilir.
Tutkularının peşinden umutla koşan, meraklı, vazgeçmeyen gençleri; el yordamıyla yönetilen, nüfusu sürekli artan ve yaşlanan dünya nasıl taşıyacak? Eski tip yöneticiler istedikleri yaşamı dayatmak yerine; onlara kendi istedikleri gibi yaşama imkânı verebilecekler mi? Değişim, ancak onu isteyenlerin gücü ve iradesi varsa gerçekleşir. Herkes, algı kıskacından uzak yaşanır dünya istemektedir. Algı insanın içsel gücünü ele geçirip ona yaptırma eğilimi verir.
Şimdi algılar dışında gerçek yok sayılıyor. Herkes profesyonel bir algı yönetiminin kıskacına düşmüş. Toplumun içindeki boşluk algılarla dolduruluyor. Bütün çaba zihin kontrolünü ele geçirebilmek. Sosyal medyada bireylere karşı bilgi savaşları veriliyor. Davranışsal ekonomi kapsamında kamu diplomasisi yeni araçlar geliştirip uyguluyor.
Hitler kendi döneminde algı yönetimi yapmış. Rahat propaganda yapmak için halka ucuz, kimi zaman bedava radyo dağıtmış her tür deneyleri insanlar üzerine yapmış. Algı yönetimi psikolojik savaş yerine Pentagon tarafından da kullanılmıştır. Günümüzde beynin algısı ve beyin yıkama üzerine çok büyük çalışmalar yapılıyor. Değişim, ikna ve gönüllülük adı altında, algılarla hissettirmeden insan davranışı istenilen yöne yönlendiriliyor. Algılarla bireylerin harika hayallerle gerçekler arasında sıkıştırılıyor.
Son dönemde birçok ülkede liderler ve yöneticiler tarafından algı yönetimi stratejileri uygulanarak halka müthiş hayatlar fısıldanıyor. Farklı propaganda, algı ve imaj yönetimi uygulanıp, anlamını tüketen dünya olağanüstü gösteriliyor. Algıya ve gönüllülük esasına göre dünya döndürülmek isteniyor. Gözün gördüğünden öteyi görmek, küçük kontrollerle asıl konuyu unutturmak, başarısızlığın gizlenmesi her alanda çok kullanılıyor.
Dünya algı ikliminde dönüyor. İnsan iradesinin dışında bir şeye zorlanınca genellikle pek fazla direnç gösteremiyor. Sorgulama kapasitesi kullanılmazsa algıları başkası yönetiyor. Zamanla algılar gerçek gibi hissedildiğinde teslimiyet başlıyor. Kişi bir sürünün parçası olunca, kararlarını daha çok sürü psikolojisi içinde veriyor.
Algımız açık, farkındalığımız uyanık olsun! Meleklerin ışığı ve nuru, dünyaya ulaştırsın huzuru.
Dostlukla…
Ali Akça