“Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir.”
Bosna Atasözü
Hayat insanların hayalini kurduğu gibi bir yol izlemiyor. Anlamı ve amacı olan hayatın hızlı akışında her anı değerlendirmek, son “an” gibi yaşamak mümkün olamıyor. Zaman herkesi seçimlerinin ardından yeni ufuklara doğru sürüklüyor ve kimseyi beklemeden geçip gidiyor. Önünde birçok engeller olan insan yeryüzündeki vaktini doyasıya yaşayamıyor. Oysa özgürlük arayıp kendini bulmak isteyen insanoğluna verilen büyük bir güçtür.
İnsanda keşfedilmesi gereken bir dünyanın özlemi var. Huzur ve heyecan verici, unutulmaz derin ve mistik bir spritüel yolculuğa çıkmayı kim istemez? Sıra dışı bir yapıya sahip olanların kafasına estiği gibi gezmek isteği değişmez bir duygudur. Çoğu kişi hangi alanda olursa olsun verimli olmak, ruhsal ve bedensel enerji kazanmak için deniz, kum ve güneş üçlüsüne kavuşmak gerektiğine inanır. Seyahat etmek, keşfedilmemişi görmek arzusu herkesi inanılmaz derecede mutlu eder. Yemyeşil bir doğada ya da masmavi denizde hiçbir şey düşünmeden ilham alıcı saatler geçirmenin huzurunu yaşamaktan daha çarpıcı ne olabilir?
Seyahati ve tatili herkes özledi. Emile Zola, “Hiçbir şey zekâyı seyahat etmek kadar geliştirmez” der. Ne yazık ki, salgın ve onun getirdiği kısıtlamalar bırakın tatili, insanın sağlığını koruması için evden çıkmasını bile uzun süre sınırladı. Oysa tatil demek akıl sağlığı demek, mola vermek yaratıcılığın artmasına öncülük etmektir. Yıl boyunca biriken stresin azalması, daha az depresyona girmek demektir. Üst üste birkaç yıl dinlenmeyenlerde kalp krizi riskinin yüzde otuz arttığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Sessizliğin içindeki huzura yönelen insanların daha yaratıcı ve üretken olması doğaldır. Seyahat etmek bir terapi ve tedavidir.
Salgın birdenbire dünyayı sarınca pek çok insan yerinden kıpırdayamadı. Yollara düşüp bir şehirden diğerine bile gidemedi. Şimdi aşı ile biraz cesaret kazananlar keyifli, sağlık bakımından güvenli bir tatil geçirebilecek yer aramaktalar. İnsanlar epeydir güneş ve deniz suyundan uzak kalıp D vitamini eksikliğini hissetti. Uzmanlara göre birkaç haftalık deniz tatili neredeyse yarım yıllık D vitamin gereksinimini karşılıyor. İçinde kıpır kıpır tatil arzusu olanlar; belirli bir konfor ve kalite düzeyinde, şirin konumda, uygar, temiz pansiyon ve konuk evi araştırıyor. İçten ve güler yüzlü bir ortam sunan butik oteller daha çok tercih ediliyor.
Mevlana’nın “Hayattan kaçmak için değil, hayatı kaçırmamak için yola çık” sözü kulağa ne hoş geliyor. Son yıllarda tercihler beş yıldızlı tatil köyleri ve otellerden ziyada butik otellere yöneliyor. Büyük otellerin “Ultra her şey dâhil” konsepti artık insanı usandırdı. Her şeyin planlandığı bir disiplin altında tatil yapmak biraz yapmacık ve özgünlükten uzak gelmeye başladı. Kadife püskül perdeli, varaklı ağır çerçeveli ve abartılı dekorlara boğulmuş kederli bir hava hissettiren otel odaları şimdi cazip değil. Binlerce kişi için hazırlanan sanayi tipi yemekler lezzetten uzak ve tat vermiyor. Dokunulmamış, yağma edilmemiş, kadim yöresel lezzetler barındıran kıyı köyleri benimseniyor.
Bugün artık her insanın sağlıklı yaşam ve ruhunun dinginleşmesi için tatile ihtiyacı var. Aile yapısı, iletişim şekli ve tatile bakış açısı farklılaştı. Zenginlerin dünyayı görmeye gittiği, imkânı kısıtlı ailelerin köylerine yol aldığı eski anlayış artık değişti. Genç kuşak arkadaşlarıyla tatile çıkmayı seviyor. Tatil yapmak lüks olmaktan ziyade bir ihtiyaç haline geldi. Ancak gel gör ki bunu turizm sektöründe yer alan aktörler zorlaştırıyor. Yabancı turistlere sağlanan tatil imkânını kendi insanına üç-beş kat pahalıya sunuyor. Bir taraftan müşteri yokluğuna ağıt yakılıyor, diğer yandan yıllardır iç turizmin baltalandığının kimse farkında değil. Sadece yabancı turiste bel bağlamak, onlar gelmediği zaman öldük-bittik diye yakınmak yerine; makul fiyatlarla iç turizme önem verip, yerli turistlere uygun fırsatlar tanımak kaçınılmazdır.
Türkiye’nin her köşesinde çoğu kimsenin henüz bilmediği turistik köy havasında doyumsuz ve büyüleyici mekânlar mevcut. Önünden geçerken dudak bükülüp farkına varılmayan doğa içinde gizlenmiş, büyüleyici, denize yakın, yeryüzünün çok çarpıcı yerleri var. Üstelik bilinen, tanınan ihtişamlı oteller bir yana; pandemi döneminde konukevleri, güzel manzaralı butik oteller ve karavan kampları giderek daha çok rağbet görüyor. Bu çevreleri gezmek, denize girmek, kitap okumak, iyi bir uyku ve lezzetli yemekler insanı mutlu ve huzurlu kılıyor. Ruhsuz odalardan sıkılanlar aşırı konfor alanından çıkmak istiyor. Asırlık bir konak yahut mütevazı bir pansiyon beş yıldızlı otelden, usta aşçılı lezzetli bir lokanta michelin yıldızlı restorandan daha müthiş keyif veriyor. Bireysel hizmetiyle eşsiz güzellikte, günbatımı sunan mekânların tadını çıkarmak insana enerji depoluyor ve kendini iyi hissettiriyor.
Tebdili mekânda ferahlık var. Yeşillikler içinde kaybolmuş şatafattan uzak, büyüleyici ve benzersiz atmosfere sahip bir yörede tatil yapacağım. Selimiye’de odalarının hepsi el emeği göz nuruyla insanın ruhundan ve sevgisinden çok şey katarak oluşturulmuş; sade ve lüksten uzak, sıcak ve insancıl, samimi bir ev atmosferinde bir konuk evi keşfettim. Sessizliğinde huzur saklı, henüz tam keşfedilmemiş eşsiz bir kıyıda bir hafta ideal bir tatil yapmayı hayal ediyorum. Gezip gördüklerimi, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi ve yörenin en iyi mekânlarını, önceden olduğu gibi, sizlere de tanıtmaktan, siz dostlarımla paylaşmaktan zevk alacağım.
Konuklarının üzerine titreyen, onlarla birebir ilgilenen işletmecilerin işin başında olduğu mekânlar insanı kendini özel hissettirir. Ezberlenmiş eğlencelerin dışında; uygar, şık, sevimli ve samimi, adı sanı duyulmamış küçük pansiyonlar insana dinginlik verir. Hangi tür gezi ve tatil olursa olsun, sonuçta herkesin amacı stresten arınmış olarak muazzam bir keyifle eve dönmek değil mi?
İnsan hayatta yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen ne kadar şanslı olduğunu hep hatırlamalı ve şükretmelidir.
Dostlukla…
Ali Akça
aliakca2009@hotmail.com