Türkiye acıların, afetlerin ve başına gelen hemen her sıkıntının bir öncekiyle kıyaslanarak anlaşılmaya çalışıldığı bir ülke.
Bu bir anlama yöntemi. Doğru yapıldığı takdirde sağlıklı sonuçlara ulaşmamızı sağlayabilir.
Elbette 1999’da yaşadığımız acı ve yıkımla, bugün yaşadıklarımızı birlikte anlama çabası değerli ve gerekli.
Ancak ortadaki manzaranın böyle bir hedefi olmadığı çok açık. Bizde yapılanlar, artık politik bir kavganın aracı haline geldi.
“Dün daha iyi yönetiliyordu bu işler” diyenlere söyleyecek söz bulamıyorum. O günleri yaşadık, gördük ve tanık olduk.
Ne övünülecek, ne özenilecek bir yanı vardı.
Bugün evet çok daha büyük bir afetle karşı karşıyayız. Bunu herkes kabul ediyor.
Ancak eğer düne dair bir kıyas yapılacaksa, bugün neden çok daha iyi durumda olmadığımızın hesabı sorulmalı. Aradan geçen bunca yıl, mevzuatta yapılan onca değişiklik ve düzenlemeler neden milyonlarca insanımızı korumaya yetmedi.
Bunca binanın filanca zaman öncesinde yapıldığı için yıkıldığını söylemek derde derman bir yaklaşım değil. Bir veri olarak anlamlı bulunabilir, hepsi o kadar.
En kısa ifadesiyle kurallara uygun yapılmamış o binalarda neden hala milyonlarca insanımızın yaşadığını sormalıyız.
Sorulacak doğru soru bu.
Geçmişe övgü, bugüne yergi değil.
Ya da geçmiş çok kötüydü, o günlere göre daha iyiyiz demek de değil.
Saçma sapan karşılaştırmalar bizi bir yere götürmüyor. Ayrışmaları derinleştiriyor. “Sorunu tespit-hesap verme-çözüm” ekseninde ilerlemeyi zorlaştırıyor.
RANTIN CAZİBESİ
İlgili mevzuatın dünyadaki örneklerinden daha iyi olduğunu söyleyenler hayli fazla. Bu önemli mi, kuşkusuz öyle.