Kendilerini beyaz Türkler olarak adlandıran gayri Müslimler ve Müslüman olmayan Türkler özellikle Tanzimat’tan sonra kendilerini bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olarak gördüler.

Bunlar kendilerini ülkenin kaymak tabakası olarak gördüler.

Oruç tutan, namaz kılan ve başörtülü dindar insanları da hep ikinci sınıf insan olarak gördüler.

Osmanlı da gayrı Müslimler askere gitmiyordu. Gayrı Müslimler Tanzimat fermanına kadar, kazançlarının yarısını ( % 50 ) cizye vergisi olarak devlete ödüyorlardı. Bu gayrı Müslimlerin can, mal, namus ve inanç özgürlüklerinin garanti altına alınmasının bedeliydi.

Tanzimat fermanı ile “herkes eşit vergi öder '' maddesi yürürlüğe girmesiyle gayrı Müslimler de Müslümanlar kadar vergi ödemeye başladılar. Bu uygulama Müslümanların fakirleşmesine, Müslüman olmayanların daha zengin olmasına sebep oldu.

Türkler, 4- 5 yıl askere giderken,  gayrı Müslimler askere gitmiyorlardı. Bu da onların ticarette öne geçmesine sebep oldu.

Ancak vatan için ölmek Türklere düşüyordu.

1927 de yapılan nüfus sayımında Türkiye’nin nüfusu 13 milyondu. Bunun 1 milyonu gayrı Müslim idi.

Osmanlı topraklarında önceden yaşayan gayri Müslimler vardı. Birinci dünya savaşından sonra 185 000 Yahudi daha Türkiye’ye göç etti.

Gayri Müslimler genellikle Türk isimleri yazdırıp ustaca kimliklerini gizlediler. Ancak birbirlerini hep tanıdılar. Doğudan Ermenistan’a gönderilen Ermeniler de genellikle kimliklerini gizleyerek kaçak yollardan Türkiye'ye gelip halkın arasına karıştılar. Bunlar zaten düzgün Türkçe konuşuyorlardı.

Gayri Müslimler okumuş, zengin ve yabancı dil biliyorlardı.

Bu gayri Müslimler Osmanlı devleti zamanında ve Türkiye cumhuriyeti zamanında en kritik ve en önemli görevlere geldiler. Ülkenin en güzel yerlerini aldılar. Bunlar kendilerini daima en büyük Atatürkçü olarak tanıttılar.

Böylece kural koyan aydınlar olarak kendilerini kabul ettirdiler.

Bu kuralları çocukları ve torunları da koymaya devam etti.

Müslüman halkın eğitimsiz kalması için kadınların okumasının dinde yeri olmadığını söylediler. Uzun yıllar kız çocuklarının okula gitmesine mani oldular. Maalesef Müslümanlar da yıllarca kadınıyla erkeğiyle eğitimden geri kaldılar. Bilhassa çocukları büyüten eğiten Müslüman kadınların cahil kalmasını sağladılar. Onlar Müslüman kadınları sadece temizlikçi olarak görmek istiyorlardı. Başka alanlarda istemiyorlardı.

Bugün PKK doğu ve güneydoğu da kadınların cahil kalması için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bir Müslüman öğrenci mezun olduğu okulu birincilikle bitirince başörtüsü var diye törende sahneye çıkarmazlar. Kız “hocam siz aya füze gönderdiniz de benim türbanıma mı takıldı” demişti. Bunlar milli ve yerli üretim yapmadılar. Daima montaj sanayiini desteklediler. Son yıllarda Cumhurbaşkanımızın gayretleriyle her alanda yerli ve milli ürünler dünyada yerini almaya başladı.

Müslümanların gözü açılıp eğitime önem verince bu defa Medya güçlerini kullanarak kıyafet ve başörtüsü(türban) yasağını devreye soktular.

Orduyu irtica geliyor sloganıyla yıllarca milletin değerlerine ters tavır sergilemesine sebep oldular.

Müslümanı ticaretten uzak tutmak için hacca gidip gelen Müslüman terazi tutmaz dediler.

Siyaset yalan dolan işi dediler. Müslümanın siyaset yapmasını engellediler. Müslümanları yıllarca kendileri yönettiler.

Bugün Müslümanların gözü açıldı. Ticaretin de siyasetin de önemini anladılar. Meydanı başkalarına bırakmamaları gerektiğini anladılar.

Bugün maalesef hala dindar kesim siyasete soğuk bakıyor. Sen bir yeri boş bırakırsan birileri orayı doldurur. Kötü örnekler dindar insanın siyasetten soğumasına sebep olmamalıdır. Düzeltmek için siyasetin içinde kalarak mücadele edilir. Meydanı başkalarına bırakmamalıyız.

Bir apartmanda bile yönetimi kötülere bırakırsan başına geleceklere razı olman gerekir. Bir site yönetimine bile çalışkan ve dürüst birisini seçtiğimiz zaman ne güzel işler yaptığını gözlerimizle görüyoruz.

15 Temmuz gecesi vatanlarını canları pahasına savundular. 15 Temmuz gecesi ve daha sonra ki vatan nöbeti gecelerinde bütün Türkiye de şu slogan söyleniyordu “Ya Allah bismillah Allahuekber”

Olay tersine dönmeye başlamıştır. Artık Müslümanlar iyi bir eğitim alıyor, bilim adamı oluyor, siyaset yapıyor ve yeri gelince devleti yönetiyor.

Müslümanları devlet kadrolarında görmek istemeyenler, Müslümanları ikinci sınıf olarak kabul edenler bugün de aynı çalışmalarına devam ediyorlar.

Necdet ERGÜN

Ziraat Yüksek Mühendisi