“Din’e İlgisizlik” Sorunu
MAKALE
Paylaş
28.07.2024 13:58
621 okunma
Prof. Dr. Celal Kırca

Elde edilen tecrübeler bize, ilgi/alâka olmadan bilgi; bilgi olmadan bilinç; bilinç olmadan eylem/amel; eylem olmadan alışkanlık; alışkanlık olmadan da kişiliğin oluşmadığını gösteriyor. Dolayısıyla ilgi olmadan kişiliğin oluşmasını  sağlayan süreçlerin başlaması da söz konusu olmuyor. Zira kişiliğin oluşması ve gelişmesinin ilk adımı ilgi ile  başlıyor ve sırasıyla diğer  merhaleler,  bu ilk adımı takip ediyor.  Bu nedenle ilgi, -buna merak da diyebiliriz- insan hayatında  büyük önem arz ediyor.  Zira ilgi, “belli bir olay, etkinlik, şey ya da kişiye yakınlık duyumsama, ondan hoşlanma ve ona öncelik tanıma” yı ifade ediyor ve  alâka ile benzer bir anlam içeriğine sahip bulunuyor. İlgisizlik ise bunun karşıtı  bir  anlam içeriyor.

İlgisizlik,  her konuda olduğu/olabileceği gibi din konusunda da söz konusudur ve  her geçen gün etkinliğini  daha da hissettiren ciddî bir sorundur. Bu sorun da  “Din”e ilgi duymayı ve bu nedenle de  onu öğrenme ve yaşama isteğini gittikçe azaltan bir etkiye sahiptir.   “Dinin Geleceği” isimli eserinde Prof. Dr. Ali Köse,  bu  konuyu şöyle açıklıyor:

“İlgisizlik, dinin sunduğu inançların, ibadetlerin ve kurumsal katılımların kişi tarafından pasif bir şekilde kale alınmamasıdır.”  (…) Kendilerini “ilgisiz” olarak tanımlayanlar, dinden tamamen sıyrılmak, tümüyle ateizme yelken açmak veya Tanrı’yı reddetmek gibi bir tavır içinde değillerdir. İlgisiz kişinin en önemli özelliği, din ile doğrudan bir temasının olmaması, hayatında dinin bir öneminin bulunmamasıdır. Bununla birlikte kişi, kendisi ilgisiz olsa da dinin toplumsal fonksiyonlarını kabullenebilir. Yahut hayatın dönüm noktaları olan, nikah, cenaze töreni gibi ritüellere katılabilir, din ile bu şekilde temas kurabilir.

İlgisizleri tek bir kategoride sınıflandırmak mümkün değildir, çeşidi varyasyonları olabilir. Ama ortak noktaları din veya inanç adına bir kayıp yaşamış olmalarıdır. Din veya inanç kaybı genelde entelektüel, sosyal ve duygusal boyutlarda gerçekleşir. Bu boyutların hepsi birlikte oluşmayabilir.

  1. Kişi, inançlarını kaybeder ama kendisini dini gruba ait hissetmeye devam edebilir, ritüellere katılabilir.
  2. Kişi, inançlarını devam ettirir ama dini grupla bağını keser.
  3. Kişi hem inançlarını kaybeder hem dini grupla hiç bir özdeşleşme gerçekleştirmez.” [1]

İlgisizliğin sebepleri arsında hazcılık/hedonizm, konfortizm [2] ve sekülerizm en dikkat çekenleri olarak  görülüyor.  Haz, “acının karşıtı olarak  hoşlanma ve  tat alma” yı ifade eder.  Bu nedenle hayatın anlamını,  “haz” da  arayan dünya görüşüne “hazcılık/hedonizm” adı verilmektedir. Bunun da kökeni eski Yunan düşünürlerine  dayanır. “Haz veren şey iyi, acı veren de kötüdür” anlayışını yansıtmaktadır. Nitekim bu anlayışa sahip olanlar, “biricik iyi, hazdır”, dolayısıyla “Haz, bütün eylemlerimizin ereği/amacı olmalıdır” [3]   görüşünü ileri sürmüşlerdir.

Kökü her ne kadar eski Yunan’a dayansa da bir hayat felsefesi olarak hazcılığın,  günümüzde  etkin bir konuma geldiği ve  özellikle yeni nesli derinden  etkilediği görülmekte  ve  zevk veren şeylere aşırı derecede odaklanan kişilere de “hedonist” denilmektedir.  Bir diğer ifade ile hedonist, “zevk” ve hazzı” kendine özgü bir iyilik olarak gören ve her şeyden haz almayı felsefi bir görüş olarak kabul eden kişidir.  Ona göre hayatın anlamı, “kişisel faydacılık” tır, bu nedenle  o, hayatının kahir ekseriyetini  yemeye, içmeye, giymeye,  cinselliğe veya keyif veren madde kullanımına adar; dolayısıyla  da hayattaki diğer önemli ve değerli  şeylere iltifat etmez ve  onları dışlar. Mutluluğu kendine  zevk  veren şeylerde arar ve onun  peşinde koşar. [4]  Gerçek olan şudur ki haz, insana tıpkı içki ve madde bağımlılığında olduğu gibi geçici bir mutluluk verse de, huzur/saadet  vermez/ veremez.  Zira huzur, geçici olanda değil, sürekli olandadır.  Bu sürekliliği en iyi sağlayan da dindir.  Çünkü din, getirdiği ölçü, denge, ilke ve kurallar ile insana, mutluluktan da öte huzuru hedefleyen  ve sağlayan bir hayat  vaat etmektedir.

Prof.  Dr. Nevzat Tarhan,  bu konuda  sebep sonuç ilişkisine temas ederek şunları  söyler:

“Bizim zamanımızdaki tehlike kuzey ülkelerinden geliyordu. O dönemde Marksizm tehlikesi vardı. Şimdi ise sekülerizm yani dünyevileşme tehlikesi var. Hiç Allah ve ahiret yokmuş gibi yaşamak. Sekülerizm, tehlikesi çok sinsi bir tehlikedir. En dindar insanı bile etkiliyor. Yeni kuşakta şu an iki tane özellik var. Biri konfortizm diğeri egosentrizim.

Konfortizm; haz, konfor peşinde koşmak ve kendini dünyanın merkezine koymaktır. Bunların hepsi genç kuşakları bekleyen tehlikelerdir.(…)   Şu andaki sistem gençlere zeki ol, başarılı ol, çalışkan ol diye öğretiyor. Zeki, başarılı ve çalışkan olmuş ve kimya mühendisi olmuş birisi mezun oluyor ve sentetik esrar üretmeye başlıyor. Çok çalışkan ama yaptığı iş iyi bir iş değil. Yani zeki, başarılı ve çalışkan bir insan olmanın yanında kişilerin iyi bir insan da olmaları gerekiyor. Gençlere bunları öğretmemiz gerekiyor. İyi insan denildiği zaman, dünyada iyi insana örnek verilecek en doruk örnek Allah’ın Resulüdür. Rol model odur, kimse onun ahlakına itiraz edemiyor. Psikolojik savaş yöntemiyle dini yüksek sesle söylemeyi tehdit gibi gören bir anlayış var, maalesef bizde de devam ediyor. Ama bizim bunu yüksek sesle söylememiz gerekiyor”. [5]

Bu görüşler, Almanya’da bir lise müdürünün, her eğitim-öğretim yılı başında öğretmenlerine  gönderdiği mektuptaki görüşlerle de  adeta  bir paralellik arz ediyor:

“Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiç bir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş  doktorların  zehirlediği  çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen  bebekler, lise ve üniversite  mezunlarının  vurup yıktığı insanlar…. Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.  Sizden istediğim şudur:  Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Eğitim, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa o zaman önem taşır.” [6]

Bu nedenle yeni nesle, dinin lüzumu  öğretilirken neden ve  niçin  dine inanması gerektiği de anlatılmalıdır. Dolayısıyla din eğitiminin, “Din” niçin vardır, dinî kurallar niçin yapılmalıdır? sorularına cevap  vermesi ve dinî kuralların nasıl yerine  getirildiğini/ getirilebileceğini öğretmeden  önce, dinî konuların ve kuralların niçin  gerekli olduğunun da öğretilmesi gerekiyor. Zira bir çocuğa, niçin inanması,  niçin  ahlaklı olması ve  niçin ibadet etmesi gerektiğini  öğretmeden ve onu bu konuda bilinçlendirmeden önce  doğrudan otuz iki farzı ezberletip;  abdest nasıl alınır, namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, hac nasıl yapılır konuları anlatıldığında, çocuklar  haklı olarak “niçin ve  neden?” sorularını  sorma ve  cevabını da öğrenme ihtiyacı hissediyor.

Bu tür sorulara  eskiden   belki fazla ihtiyaç duyulmuyordu, belki ihtiyaç duyuluyordu da biz farkında değildik. Günümüzde her çocuk bu ve benzeri soruları sormuyor olabilir,  ama cebinde internetle gezen  IQ’su yüksek her çocuğun,  inandığı ve yaptığı  bir şeyi, neden ve niçin inandığını ve  yaptığını bilmek  istediğini de unutmamak ve gözden ırak tutmamak icap ediyor. Zira bir konuyu yeterince  iyi anlamamış ve içselleştirememiş  kişilerin, o   konuyu  içten ve samimi olarak  yapması da   mümkün  olmuyor, ya da olamıyor.

Dinî kurallar, nedeni bilinmediği için fazla ilgi çekmiyor, dolayısıyla ilgi duyulmayan bir konunun, bilgiye dönüşmesi ve  olumlu davranışlara yansıması da söz konusu olmuyor.  Buna karşılık hedonizm, konfortizm ve sekülerizmin etkisinde  kalan kişiler,  bu anlayışlara daha çok  ilgi duyabiliyor ve onları  bir hayat felsefesi  olarak  benimsiyor. Dinî kurallar ise çoğu zaman  bu kişiler tarafından  hin-i hâcette kullanılmak üzere bir kenarda bekletiliyor. Günlük yaşayışta bunun pek çok örneği görülüyor. Nitekim Nokta Dergisi’nin 1987 yılında yaptığı bir  mülakatta hikâye , roman, anı, deneme ve çocuk kitabı yazarı bir bayanın şu ifadeleri,  bu anlayışa  bir örnek  oluşturuyor ve dine olan ilgisizliğin, eskiden de  mevcut olduğunu, dolayısıyla sadece günümüze  özgü olmadığını  da gösteriyor:

“Ben ne ateistim, ne de dindarım. Özel bir tanrım var.  Aslında ateizm ve din konularıyla hiç ilgim yok.  Başım sıkıştığında “Of Allah’ım” diyorum. Fantastik bir tanrım var. Ama dediğim gibi bu konularda hiç ilgim yok.” [7]

Bu nedenle gençlerimizin, “Din”i, bir hayat tarzı olarak görmeyen ve onunla ilgilenmeyen, fakat kendince bir hayat felsefesi oluşturan ya da  oluşturulmuş hayat felsefelerinden birini  benimseyen insanların etkisinde kalmamaları için bilim insanlarının ve eğitimcilerin,  bu konuya daha çok eğilmeleri,   yeni yöntemler ve  çözüm  yolları  aramaları gerekiyor. Zira din eğitim ve öğretiminde uygulanan klasik eğitim ve öğretim  yöntemlerin ve  yaygın din eğitimde kullanılan üslubun, dinî bilgileri ve kuralları, topluma yeterince yansıtamadığı ve bu kuralların bir ihtiyaç olarak algılanmasını da sağlayamadığı  anlaşılıyor. Dolayısıyla sözü edilen çağdaş düşünce akımları ve yaşam tarzları karşısında uygulanan  klasik eğitim ve öğretim yöntemlerinin ve genel üslubun,  yetersiz  kaldığı ve  sahip olduğu psikolojik  üstünlüğünü  de kaybetmeye  başladığı  görülüyor.

 


[1] Ali Köse, Dinin Geleceği, Ankara 2023, s. 211-213.

[2] Konfortizm,  Konformizm ile karıştırılmamalıdır. Konformizm çevresinde kabul görmüş hâkim görüşlere ve davranış biçimlerine uyan kişilerin yaşam anlayışıdır. Bu yaşam anlayışı, çevre koşullarını belirli ilkelere göre düzenlemek yerine çevre koşullarına uyum sağlayarak hayatını sürdürmeyi telkin eder. Konformizm; keyfine, konforuna düşkün, konforlu hayatı seven kişilerin davranışlarını değil; kabul edilen standartlara uygun davranışlar sergileyen bireylerin yaşam anlayışını ifade eder. (felsefe .gen.tr)

[3] Bedia Akarsu , Felsefe Terimleri Sözlüğü , İstanbul 1994, s.93-94.

[4] www.makaleler.com felsefe  25.6.2023.

[5] uskudar. edu.tr haberler 23.Temmuz 2020

[6] Bazı internet siteleri.

[7] Nokta Dergisi,  Ve Söz Tanrısızların, 22 Mart 1987, s.57.

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya