Ah İran ah ! Bir kişi, bir toplum veya bir devlet karşı taraftaki rakibine üç şekilde hizmet eder. Birincisi, işin farkında bilerek, gönüllü olarak işbirliği yapar, ikincisi mecbur kaldığı için, üçüncüsü ise kendi çıkarına faaliyetlerde bulunurken, bu faaliyetlerinin düşmanının çıkarlarına hizmet etmesidir. Son durumdaki bir oluşumda, aslında aralarında resmi olarak bir birliktelik olmamasına ve birbirlerine düşman olmalarına rağmen, birinin çıkarları diğerinin çıkarlarına yarayabilir. Ortadoğu’da İslam’ın ilk yıllarından bu yana, açık bir Haçlı-Hilâl/Hristiyan-İslam çatışması sürmektedir. Bu çatışmalarda haçlılar, bu bölgede her zaman kendilerine hizmet edecek işbirlikçiler aramışlardır. Kendileri için en güvenilir destekçi olarak, önceleri Şii hareketleriyle temasta olmuşlardır. 19. Yüzyılda ise, Osmanlıya karşı Şii’ler yerine, Sünni Vehabi Arap oluşumlarla işbirliği yapmışlardır. Şii İran, bu dönemde sahip oldukları petrol yataklarından dolayı, Osmanlı gibi Haçlı-Batılı emperyalistlerin, ele geçirmesi gereken topraklar olduğundan işbirliğine gerek yoktu. Bu kez Vehabi-Haçlı ittifakı ile parçalanan İslam’ın temsilcisi Osmanlı’dan sonra, Ortadoğu’da yeni kurdukları uydu Arap Sultanlıkları’nın yanı sıra, Filistin toprakları üzerinde kurdukları İsrail Devleti, Haçlıların İslam Dünyası’na soktukları bir hançer olmuştur. İsrail’in kuruluşundan ve devamlı çevre Araplara saldırıp topraklarını genişletmesi, İslam dünyasında yeni bir sorun oluşturmuştur. Artık kavga doğrudan Haçlı-Hilâl arasından, İsrail-Müslüman Arap Devletleri arasına dönüşmüştür. Tabi, bu çatışmalarda Haçlı-Batı ve ABD, daima İsrail’in arkasında olmuştur. Bu yeni düşmanla oyalanan parçalanmış müslümanlar, 1967 yılında Vehabi Suud önderliğinde, Cidde’de 57 İslam Devleti’nin katılımıyla kurdukları İslam İşbirliği Teşkilatı etrafında birleştirmiştir. Bu oluşum sayesinde Müslümanlar, Haçlı Batı’ya karşı ortak politikalar oluşturmaya başlamıştır. Batı bu oluşuma karşı, İslam Dünyası’nda yeni bir bölünmeyi oluşturacak bir oluşumun önünü açtı. 1979 yılında İran’da bir devrimle Şii Lider Humeyni, Fransa’dan İran’a gönderildi. Tabi bu devrim kendiliğinden olmadı ama o dönem İran’ın başındaki Şah Rıza Pehlevi’nin çok kolay pes etmesi beni bile şaşkına çevirmişti. Haçlı-Batı, eski işbirlikçisini çok kolay yalnız bırakmıştı. Yeni Şii İran devrimi bir yılın ardından, önce İsrail düşmanı Irak’a saldırdı ve bu savaş 8 yıl sürdü. Bu ara Sünni Lübnan ve Suriye de İran’ın kontrolüne girmişti. Bunun arkasında 1990 Yılında Haçlı Batı-ABD, Şii hareketin bir kez daha önü açıltı ve iki körfez savaşının sonucunda, Sünni Irak parçalanarak, bu kez Irak’ta ikinci bir Şii devlet kuruldu. Haçlı Batı-ABD, Şii hareketin ABD’yi büyük, İsrail’i küçük Şeytan tanımlasa da, devamlı olarak Şii hareketin önünü açmaktadır. Şii İran’ın ekmeğine yağ süren, Sünni Irak’ın parçalanmasının arkasından 2014 yılında, sıra Sünni Yemen’e geldi ve Yemen’de üç parçaya ayrıldı. Birbirlerine demedik lafı bırakmasalar da Ortadoğu’da, Şii hareket ve İsrail her geçen gün daha da genişlemektedir. Şii hareket başta Suud krallığı olmak üzere, bütün Arap dünyasını ürkütmeye devam etmektedir.
Bu ara 2020’de ABD Başkan’ı Trump; İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas’ı bir araya getirerek, "ilişkilerin normalleştirilmesine" yönelik İbrahim Anlaşmalarını imzalattı. Bu plan tam bir “tavşana kaç tazıya tut” anlayışı istikametinde bir politikanın sonucudur. Aslında Haçlı Batı-ABD’nin asıl hedefi Şİİ İRAN saldırganlığına karşı, Türkiye liderliğinde bir SÜNNİ İTTİFAK olan İSLAM NATOSU peşinde koşmaktadır. İran tehditden yararlanan ABD Başkanı Trump, sadece Suudlara 110 milyar dolar silah satttı. Bu ara ABD ve Batı bir yandan yola gelmeyen Müslüman Devletleri, BOP projesiyle yola getirmeye ve bu ittifakı genişletmeye çalışmaktadır. Netteyahu son ABD konuşmasında İBRAHİM ANLAŞMASI üzerinde durmuştu. 2022’de Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Atlantik Dergisi’ne verdiği mülakatta, İsrail’i “bir düşman olarak görmediklerini hatta önemli meselelerde birlikte hareket edebilecekleri potansiyel bir müttefik” demiştir. Ağustos 2023 başında, Amerikan basınında ABD ile Suudi Arabistan arasında, Tel Aviv-Riyad diplomatik ilişkilerinin, en geç bir sene içerisinde tesis edileceğine dair haberler yayınlandı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, “İsrail ile normalleşmenin bölgenin tamamının çıkarına olduğuna ve herkese önemli faydalar getireceğine inandığımız oldukça açık” demiştir. Normalleşme önündeki Engelleri aşarak, Suudi Arabistan dahil 8 Müslüman ülkenin İsrail ile normalleşme anlaşması imzalayacağı iddia edilmişti.x Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırının arkasında Arapların İsrail ile olan bu yakınlaşmayı bozma amacı olduğu bir gerçektir. 7 Ekim'de başlayan Aksa Tufanı operasyonunun temel hedeflerinden birisi İsrail ile normalleşme süreçlerini durdurmaktı ve gelinen noktada Hamas'ın bu hedefine ulaştığı söylenebilir.
Lafı uzatmayalım İsrail hakkında mangalda kül bırakmayan İran’ın gerçek yüzü ve gücü son İsrail saldırılarında açık bir şekilde belli olmuştur. 45 yılda sürdürdüğü mezhepçi politikanın ABD ve İsrail’in işine yaradığı çok açık ortaya çıkmıştır. Mezhepçiliği bırakıp İslam’ın ve Kuran’ın ipine sarılma günü gelmiştir. Sünni dünyada kimse EHLİ BEYT düşmanı safında değildir. Günümüz dünyasında ve geniş coğrafyada bütün Müslümanların tek bir devlet, lider, imam veya mezhep anlayışında birleşmesi mümkün değildir. Hz. Muhammed, kendinden sonra Müslümanların aralarında çatışmalar olacağını bilmesi ve “Kuran’a sarılıp Ehli Beyt’ine sahip çıkmalarını” söylemesi çok doğal ve doğru bir uyarıdır. Sünni dünya peygamberin bu sözüne sahip çıkmaktadır. Ancak bu, yüzyıllar sonra bir imamın liderline herkesin bağlı olmasını bekleyemeyiz. Müslümanların bırakın bir hadisi literal anlamda kabul etmesini, bir ayetin mealinde/tefsirinde bile tam bir fikir birliğinde olamamaktadırlar. Allah’ın dininin adı SÜNNİLİK, ŞİİLİK VE VEHHABİLİK vb. değildir. Hepimizin ortak cizgisi MÜSLÜMANLIK ve İSLAM olmalıdır. Küfre karşı bir olalım, ALLAH’ın İPİNE sarılıp bir olalım. Küfrün ekmeğine yağ sürmeyelim. Yeni seçilen İran Cumhurbaşkanı reformcu Mesud Pezeşkiyan’dan, Müslümanları “küfrün kucağına iten öncelikli mezhepçi politikalar” yerine birlik ve beraberlik öncelikli politikalar beklemekteyiz. İsrail ve haçlı karşısında İran ve yandaşlarının ne hale düştüğü ortada. Kendi ülkelerinde emanet/misafir olan Hamas lideri Heniyeyi ve kendi generallerini bile korumaktan aciz oldukları ortadadır. Allah korusun gelecekte bir Şii-Sünni çatışmasını planlayanlar ve böylece İslam Dünyası’nı birbirine düşürmek isteyenleri sevindirmeyelim. İsrail ancak böyle politikalardan güç alarak ARZI MEVUD topraklarına sahip olur ve ortada ne İRAN, MESCİDİ AKSA ne de İSLAM kalır.
x-https://www.setav.org/yorum/arap-israil-normallesmesinin-gelecegi