Gündelik haberler takip edildiğinde buradan farklı sonuçlar çıkarmak mümkündür ancak tartışılması gereken başlıklardan birisinin toplumsal çürüme olduğu da kuşku götürmez biçimde ortaya çıkmaktadır. Kısa yoldan köşe dönme, ponzi sistemi, para kazanmanın yegane amaç haline gelmesi; hasılı arzuları yerine getirmek için aradaki insani ilkeleri dikkate almama bu konudaki görünür sonuçlar olarak nitelendirilebilir. Biz bu konuyu farklı boyutlarıyla Yetkin Düşünce dergisinde özel bir dosya konusu olarak işledik.
Bir tespit yaptıktan sonra atılması gereken adımlardan birisi buna sebep olan sosyal, kültürel, siyasal vb. analizler ise, bunun hemen akabinde nasıl bir yol izleneceğinin ortaya konulması müteakip adım olmalıdır. Bir toplumda negatif unsurları beslemeye devam eden “kültür” işlerlikte kaldığı sürece bunları değiştirmenin zor olacağına bir not olarak belirtmeliyiz. Esasen yapmayı düşündüğümüz analizlerde dikkat çekeceğimiz hususlar da bu işleyen kültüre yöneliktir. Öncelikle toplumsal çürümeyi besleyen ögelere kısaca dikkat çekmeye çalışalım.
Birincisi, Şehirleşmenin getirdiği karmaşıklık olarak zikredilebilir. Türkiye’de 1930’larda toplumun üçte ikisi kırsal alanda yaşarken, şu anda % 80’den fazlası şehre göç etmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin şehirleşme serencamında, insanlar şehrin yeni adap ve erkanını benimsemek yerine, kırsalı şehre taşımış; bu taşınan ögeler şehirde iş göremez hale gelmiş; bu ikisi arasında bocalayan insanlar arasındaki ilişkileri belirleyebilecek bu topluma özgü davranışları belirleyecek bir deneyim ve ilke üretememiştir.