İnsana bu kadar vurgu yapıldığı ancak insana dair ihlallerin de bir o kadar ölçek büyüttüğü bir dünyada yaşamaktayız. Görünüşte parçalanarak genişletilmiş “hak” metinleri insanın düşünüldüğü ve üzerine hassasiyet geliştirildiği izlenimi verse de son kertede “insan” kavramının bizzat kendisi yaşanan gelişmelerle içi boşalan bir hüviyet taşımaktadır. Nitekim insan haklarının yanı sıra meslek etikleri, kadın hakları, çocuk hakları gibi tikel metinlerden bir kaçıdır.
Tam da böyle bir ortamda Türkocağı İstanbul şubesi tarafından organize edilen “Kul Hakkı” çalıştayı, üzerinde durulmayı haketmektedir. Bu minvalde Türkocağı İstanbul şubesi başkanı Cezmi Bayram beye ev sahipliği ve emeklerinden dolayı teşekkür etmek gerekir.
“Kul Hakkı” belki kültürel derinliklerde hala hatırlanabilen bir kavram olmakla birlikte, artık değişen zihinlerde teorik ve pratik karşılıkları açısından ciddi bir çağrışım oluşturmuyor görünüyor. Bilhassa genç nesilde bu kavramın ifade ettiği dünyaya dair bilgisizlikten kaynaklanan bir çağrışımsızlık söz konusudur diye düşünüyorum.
Çalıştayda özellikle “Kul hakkı” kavramının kullanılışı, bir yandan insan hakları ile olan farklarını diğer yandan bir dünya görüşüne olan referanslarını ifade etmektedir aslında. “İnsan Hakları” modernizmin insanın kendisini merkeze alarak eşya ve evreni okumaya tabi tuttuğu bir perspektiften hareket etmektedir. “Kul Hakkı” ise bütün insanların Allah tarafından yaratılmışlığı alt varsayımından hareketle insana yönelik ancak insanın hevasını temel almayan bir bakış açısına sahiptir. Bu açıdan bir takım maddelerinde benzerlikler olsa bile, son kertede bir paradigma farkından bahsetmek gerekecektir.