Tarih ilminin tuhaf bir özelliği var. Bugünümüzden, yaşadıklarımızdan o kadar çok etkileniyor ki, her dem yeniden yazılması, dolayısıyla değişikliğe uğraması da mukadder oluyor. Nasıl olur diyeceksiniz. Olmuş bitmiş olaylar, geçmişte kalmış hadiseler, yaşanmışlıklar nasıl değişiyor olabilir? Bugün yaşananlar, yapıp ettiklerimiz belki geleceği belirleyebilir ama geçmişi nasıl etkiler?
Tam da tarihyazımı ile ilgili canalıcı gerçek bu sorunun içinde yatıyor. Tabii ki değişen geçmişte kalmış olan yaşanmışlıklar değil onlarla ilgili bugünkü bilgilerimiz, algılarımız. Bu bilginin ve algının herhangi bir belgenin veya olayla ilgili gizli kalmış herhangi bir bilginin bir gün ortaya çıkması ile birlikte değiştiğini zannetmeyin. O tür bilgilerin de elbette birçok insanda geçmişteki olaylara bakışı değiştirici bir etkisi olabilir ama tarih bilgisini değiştiren tek etki bunlarla münhasır değildir.
Olay tamamen bakış açısıyla, ilgilerimizle, değerlerimizle, duygularımızla, sevgi ve nefretlerimizle, etkisi altında kaldığımız ideolojilerle ilgilidir elbet. Bu duygularımız, bu etkilenimlerimiz aslında sadece tarihe değil, bugünkü olaylara bakışlarımızı dahi farklılaştırır. Bugün olup biten bir olayın akşam farklı televizyon kanallarına nasıl yansıdığına baktığımızda bu tecrübeyi hepimiz yaşıyoruz aslında. Konu tarih olduğunda bunun birkaç katı bir faktör devreye giriyor. Artık hiçbir şekilde yeni bir bilgi, belge ve delilini bulamayacağımız olaylarla ilgili bugün mahkemeler kurup kesin yargılarda bulunmaktan hiç geri durmayan, doyurulamayan, giderilemeyen yargısal arzumuz devrededir.
Tarih aslında bugünkü ideolojik çatışmaları, kavgalarımızı yansıttığımız yer, bugünkü duruşumuzu tahkim ettiğimiz mühimmat deposu. Herkese istediği mühimmatı tedarik eden bir kaynak.
Tarihin bu tabiatı bilindiğinde insan hakkında bir bilinç seviyesine daha ulaşılmış olur. Asırlarca tarih diye bize sadece kralların ardışık hayat hikayeleri ve savaşlarının arka arkaya bir film gibi anlatımı sunulmuştur. Bu Tarih devletlerin, sarayların, kralların tarihidir. Bu tarih yazımının insanlığa dair çok şey kaçırdığı konusunda kabul edelim ki Marx’ın sınıflara dikkat çeken uyarısı önemli bir katkı olmuştur. O tarihten itibaren sadece devletlerin veya hâkim sınıfların değil, ikincil sınıfların, halkların da bir tarihi olduğuna dikkat edildi. Ancak Marx’ın da tarih anlayışı inşa ettiği “sınıf” kavramı üzerinden tarihe hiç de kuşatıcı olmayan, sınırlı bir pencere açmış oluyordu. Marx ne kadar aksini söylemiş olsa da tarih sınıflardan ve sınıfların çatışmasının tarihinden ibaret olamazdı.