Evet, 2023’ün 7 Ekim tarihinden 20 Aralık tarihine kadar dünyanın gözü önünde görülmedik bir vahşet ve kanlı bir cinayet işleniyor. İki buçuk aya yaklaşan bu vahşet katliamlarında dünyanın bütün askeri ve teknik güçlerini arkasına alan Siyonist İsrail’’in bir iman ve şehadet gücünün karşısında perişanlığını ve yalnızlığını gördük.
Yeni doğmuş bebeklerin ve hayata yeni adım atmış taze bedenli çocukların parçalandığı ve bugüne kadar 20 bin kişinin katledildiği, bir ülkenin yerle bir edilip kan deryası ve enkaza dönüştürüldüğü; dünyanın ise aciz bir şekilde sadece izlemekle iktifa ettiği bu manzara karşısında vahşeti ifade edebilecek kelimelerin kifayetsiz kaldığını görmek insanı kahrediyor.
Sonucun nereye varacağı meçhul.
Böyle bir zamanda gündemin arkasına düşmüş bir konuyu neden ele aldım?
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı münasebetiyle Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı gençlik grubunun çıkardığı AYİZİ dergisinin Cumhuriyet özel sayısında Osman Arslan’ın “CUMHURİYETİN KIRILMA NOKTALARI: ANAYASALAR-HÜRRİYET VE SİYASET ARASINDA” başlıklı yazısı, beni bu yazımı neşretmeye sevk etti.
Yazarın derin bir vukufiyetle ifade ettiği konular bilimsel, tarihsel ve sosyolojik mahiyette harika bir sunumdur. Benim ifade etmeye çalışacağım konu, daha çok hukuki ve teknik mahiyette bir sunumdur.
YENİ BİR ANAYASA
Değişen ve dönüşen dünya şartlarında Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu (muhtemelen) düşünmeyen kimse yoktur. Anayasa hukuku ve hukuk alanında yetkin bir kişi olmamakla beraber herkes gibi kanaatlerimi belirtme hakkına sahip olduğumu düşünüyorum.
ÖNEMLİ BAZI KRİTERLER
1- İslam fıkhında haramlar (yasaklar) sayılı, helaller (serbestler) ise limitsizdir. Yüce Yaratıcı, Hz. Âdem ve eşine “Sadece cennetteki şu ağaca yaklaşmayın; onun dışında serbestçe yaşayın!” Diyerek bir tek yasak koymuş, cennetin diğer bütün yaşam alanlarını serbest bırakmıştır.
14 küsur asır önce Allah’ın gönderdiği yasalar, anayasa tekniği bakımından rakipsizdir.
Önce mevcut anayasanın fert ve toplum hayatında benimsenmeyen, özümsenmeyen ve şikâyet konusu olan yönleri nelerdir? Genel bir tespitten sonra bunları çıkarıp yerine karşıt kavramlarını bulup yerleştirmek gerekir. Yani “bize ne lazımdır?” dan önce” bize ne lazım değildir?” sorusu anayasa çalışmalarının anahtarı olmalıdır.
Belirtmeliyiz ki anayasa, yasalar gibi her şeyi tanımlayan uzunlukta olmamalı; kısa ve sade olmalıdır.
2- Devlet, bütün vatandaşlarının hizmetindeki hiyerarşik bir düzenden oluşmalıdır. Rakip yapıların oluşmasına imkân vermeyen düzenlemeleri içermelidir.
3- Demokratik Seçimlerde seçmenlik şartları nasıl ki belli yaş, vatandaşlık şartlarına bağlanmışsa aynı şekilde “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Hikmeti gereğince sadece canlı bir varlık olmaktan başka bir şey olmayan bir seçmenle; bilgi, beceri, sevgi ve sorumluluk bilinciyle donanmış bir vatandaşın aynı olamayacağı gerçeğinden hareketle seçmen kalitesini ve standartlarını yükseltmek gerekir. Bunu yapamazsak söz ayağa, ülke anarşiye düşer.
4- Batı demokrasilerini değil, kendi tarihimizin ve kültürümüzün istişare kurumlarını örnek alan bir anayasa yapmalıyız.
5- Devletin hiyerarşik düzeninde en tepede görev, yetki ve sorumlulukları anayasa ile belirlenmiş bir kurum ve onun başındaki bir kişi olmalıdır. Unutulmamalıdır ki üç kıta yedi deniz hâkimiyetimiz, görev ve yetkileri o günkü yasalarla belirlenmiş tek kişiler yönetiminde gerçekleşmiştir.
6- Yargı ve yürütme, millet adına yasama görevi yapan meclis tarafından seçilmelerine imkân verecek bir düzenleme ile olmalıdır.
7- DEVLETİN GÖREVLERİ
-
Yasama
-
Adalet
-
İç ve dış güvenlik
-
Sosyal güvenlik
-
Planlama ve denetlemeden başka görevi olmamalıdır.
Eğitimden ekonomiye, sağlıktan güvenliğe, ziraattan konuta, enerjiden dışsatıma kadar hayatın bütün alanlarında hiçbir boşluk kalmayacak şekilde verilecek olan hizmetler, devletin gerçek bir planlaması ve denetimi altında yerli ve yabancı özel sektörce gerçekleştirilmelidir. Devletin sırtındaki yükler kaldırılarak özel kişilerin ve toplumun enerjisi, ekonomik ve sosyal hayata katılmalıdır. Bütün bunlar “efradını cami, ağyarını mani’ ” mantık ve tekniğiyle çıkarılacak olan yasalarla düzenlenmelidir.
ÜLKEYİ SEVİYORSANIZ
Anayasa yapıcılar, siyasi rakiplik uğruna ülke geleceğini karanlığa atacak davranışlardan kaçınmalıdırlar. Hiç kimsenin fikri mutlak doğru veya mutlak yanlış değildir. Doğruya doğru, eğriye eğri dememiz gerekir. Unutulmamalıdır ki “müsademe-i efkârdan Barika-i hakikat doğar.”
Üçüncü maddede belirttiğimiz seçmen kriterlerine uygun olarak Anayasa millete sunularak onay alınmalıdır.
Ebu Yusuf’a bir soru sormuşlar. O da “bilmiyorum” demiş. “Koskoca kadılar kadısı olmuşsun, devletten şu kadar maaş alıyorsun, sorduğumuz soruya da bilmiyorum, diyorsun.” Dediklerinde Hazret şu cevabı vermiş:
“Ben bildiklerim kadar maaş alıyorum; bilmediklerim kadar alsam, dünyanın bütün malı bile bana yetmez.”
Bir anayasa üzerinde kısaca düşüncelerim bunlar. Bilmediklerim ise dünya kadardır.