Duygu eğitiminden geçmemiş insanların, bir türlü kurtulamadığı olumsuz duygulardan biri de “kıskançlık ve çekememezlik” [1] olarak tanımlanan “haset” tir. Her ne kadar TDK, hasedi kıskançlık olarak tanımlasa da, kıskançlığın hasetten farklı bir anlam içeriğine sahip olduğu görülmektedir. Zira hasette birine haset edildiği halde, kıskançlıkta bir kişinin bir başkasını, diğer bir kişiden kıskanması söz konusudur. Diğer bir ifade ile haset genellikle iki kişi arasında gerçekleşirken; kıskançlık, üç kişi arasında gerçekleşmektedir. Zira kıskançlıkta kendinde olan bir şeyin, bir başkasında da olma korkusu söz konusu olurken, hasette kendinde olmayan bir şeyin, başkasında olmamasını arzu etme ve bunun öfkesini yaşama ve yansıtma söz konusu olmaktadır. Kıskançlıkta, rekabet ve açıklık daha belirgin iken, hasette üstünlük ve aşağılık ikileminin daha belirgin olduğu; süreçleri ve sonuçları itibariyle kıskançlıktan daha fazla duygu yoğunluğunun bulunduğu görülmektedir. [2] Bu nedenle haset, kategorik olarak olumsuz bir duygu olarak tanımlanırken, kıskançlık aynı kategoriye dahil edilmemektedir. Daha açık bir ifade ile hasedin azı da, çoğu da sorunlu ve zararlı olarak algılanırken, kıskançlığın sadece yokluğu ve ya aşırılığı sorunlu ve zararlı görülmekte, ölçülü ve dengeli bir kıskançlıkta bir sorun görülmektedir. TDV İslâm Ansiklopedisinde yer alan şu bilgi, bunu ifade etmektedir:
“Nitekim bir kimsenin eşini ve kendine ait olan bir hak ve menfaati başkasından kıskanması haset değil, gayret olarak nitelendirilir. Çünkü bu tabiî ve fıtrî bir eğilimdir. Kişinin sevip bağlandığı, değer verdiği bir kimseyi ve bir şeyi koruma altına alması, esirgemesi sonucunu doğuran kıskanma duygusu ve bundan kaynaklanan eylemler, yükselme, ilerleme, olgunlaşma, namus ve iffetin, hak ve menfaatlerin muhafazası için gerekli bir tutum ve davranış özelliği olarak kabul edilmektedir.” [3] Hasedin zıddı, gıptadır ve bunun anlamı da “imrenme, aynı hâli, arzu etmedir”. Bu nedenle, gıpta hasedin aksine olumlu bir duyguyu ifade etmektedir.
Bu nedenledir ki Kur’an, bu niteliğinden dolayı hasedin olumsuzluğuna dikkat çeker ve inananları da bu konuda uyarır. Nitekim Kur’an’da Yahudilerin haset ettikleri için Müslümanların küfre düşmelerini istedikleri [4] , Allah’ın inananlara verdiği nimetlere haset ettikleri [5] ve haset edenin hasedinden de Allah’a sığınılması gerektiği anlatılırken haset kavramının kullanıldığı görülür. [6] Bunun haricinde Kur’an’da içerik olarak hasedi anlatan olaylardan da söz edilir. İblis’ in Hz. Adem’e secde etmeyişindeki sebebin de, Hz. Adem’in iki evladından birinin diğerini öldürmesindeki sebebin de; Hz. Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılmasındaki sebebin de haset olduğu anlatılır. Hz. Peygamber’in de “Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi haset de hasenâtı/ iyilikleri yakar, bitirir” [7] dediği nakledilmekte ve “Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki bir kişi iyilik namına kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz” [8] sözüyle de inananları uyarmakta ve onlardan bencil olmamalarını istemektedir.
Yaşanan gerçeklik de hasedin ne kadar kötü ve olumsuz bir duygu olduğunu göstermektedir. Daha küçük yaştan itibaren kardeşler arasında başlayan kıskançlık ve haset, bunun en bariz örneğidir. Bu duyguyu başta alimler, iş adamları ve siyasetçiler olmak üzere az veya çok herkesin bir şekilde yaşadığı ve hayatına yansıttığı ve bu nedenle de pek çok insanın haksız yere itham edildiği, zulme uğradığı ve cezalandırıldığı görülmektedir. Bunlardan biri de Molla Lütfi’dir.
“Molla Lutfi zındıklık ve ilhâd suçlamasıyla yargılandıktan sonra idam cezasına çarptırılmış ve 23 Ocak 1495 tarihinde de infaz edilmiş ve naaşı da Eyüp’te Defterdar Mahmud Çelebi Mescidi yakınına gömülmüştür. Onun idamı geniş yankı uyandıran tarihî bir hadise teşkil etmiştir. Taşköprizâde’nin “eşi bulunmaz, üstün kişiliğe sahip rakipsiz bir âlim” dediği Molla Lutfi’nin idamının açıklanan sebebi her ne kadar zındıklık ise de bu hükmün gerçek sebebinin hemen bütün kaynaklar tarafından hasımlarının kıskançlık ve düşmanlığına bağlandığı görülmektedir”.
“Zeyniyye tarikatı şeyhlerinden Muhyiddin el-Kocevî’nin Molla Lutfi’nin idam haberini alınca, “Onun zındıklık ve ilhâddan uzak olduğuna ben şahidim” dediği kaydedilmektedir. Üzerinde çok şey söylenen bu davayı Hoca Sâdeddin Efendi de, “Merhumu ortadan kaldırmak için hileler icat etmişler” diye özetlemektedir. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi sırasında Anadolu kazaskerliği görevinde bulunan Kemalpaşazâde ile sohbet ederken, “Tokatlı Molla Lutfi sizin hocanız imiş; bilgisi ve fazileti bilinir iken öldürülmesine sebep ne oldu?” diye sorunca, “Hased-i akran belâsına uğradı” cevabını almıştır [9] Kemalpaşazâde’nin bu sözü, çok meşhurdur ve hala geçerliliğini korumaktadır. Zira “Meyveli ağacı taşlarlar”. Diğer bir ifade ile “ bilgili, becerikli, başarılı insanlara haset eden çok olur. Bir işe yaramayan, niteliksiz, silik insanlar kimsenin umurunda olmazlar. Onun için başarılı insanlar atılacak taşlara mukavemet edemezlerse başarılarını sürdüremezler”. Hüzün verici olsa da bazen Molla Lütfi’nin akıbetine uğrarlar veya sürgüne gönderirler.
Haset etmek, haset edilene zarar verdiği kadar, “Kızmak, başkalarının hatasından dolayı kendini cezalandırmaktır” sözünde de ifade edildiği gibi haset edene de zarar verir. Zira haset, başkasının sahip olduğu imkanlardan dolayı kendini cezalandırmak anlamına geliyor. “Keskin sirkenin zararı küpünedir” ata sözü de tam da bunu ifade ediyor. Bir başka deyişle, kızanın da haset edenin de zararı kendine oluyor. Zira kızmak gibi, haset etmek de insanı rahatsız etmekte, öfkelendirmekte, sıkıntıya sokmakta, daha da önemlisi haset edenin iç dünyasındaki dengeleri bozarak psikosomatik hastalıkların da oluşmasına zemin hazırlamaktadır. İnsan sanır mı ki haset den kişi, haset ettiği kişiden daha mutlu ve huzurludur? Hayır! Haset eden, en az çelme takıp yere düşürdüğü veya düşürdüğünü sandığı kişi kadar, hatta ondan daha fazla mutsuzdur. Bunlar, hasedin bilinen ve görülen zararlarıdır; bir de görünmeyen manevî zararı vardır ki onu da Peygamberimiz, şöyle açıklamaktadır: “Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi haset de hasenâtı yakar, bitirir.”
[1] TDK, Türkçe Sözlük, Ankara 2005, 852.
[2] psidanişmanlik.com. sevgi kıskançlık ve haset 3 May 2002 ‘den yararlanılmıştır.
[3] Hayati Hökelekli, Kıskançlık, TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara 2022,25/495.
[7] Ebû Dâvûd, Hased,52, hn.4903.
[9] Orhan Şaik Gökyay, Şükrü Özen, Molla Lütfi, TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara 2020, 30/225; Yararlandığı kaynak, Hoca Sadedin Efendi, Selimnâme, İstanbul 1280, 2/ 615.