Yeni bir başlangıç için temel bir BAKIŞ açısı- sağlam bir paradigma- ortaya koyarak ve ZİHİNLERİMİZİ yenileyip AKİDEMİZİ tazelemek hayat tarzımızı yaşama biçimimizi ve toplumsal düzenimizi yeniden İNŞA edebilmenin yegane ön şartı olarak gözükmektedir.
Müslüman ve üçüncü dünya da
ZİHİN ler tutsak halinde ve AKIL lar taklit bataklığında hayat tarzı ve de yaşama biçimleri İSLAM dan ve fıtrattan çok uzakta KUTSANAN kültürlerin geleneğin ve kişilerin esareti altında düşkün ve ilkel hayat standartları ile canhıraş bir hayat MÜCADELESİ vermektedir.
Bu ana nedenledir ki
Yeni bir başlangıç yapmak MÜ MİN için “tecdidi ve tevhidi iman” ne kadar zorunlu ise MÜSLÜMAN için de hayat tarzını yenilemek ahlakını güzelleştirmek mü min ce bir yaşam biçimi oluşturmak ve test edilmiş SAHİH BİLGİ kaynaklarını ortaya koyarak hayatını medeni bir şekilde idame ettirmek te o kadar zorunludur.
“Tecdid i iman” konusu taklit ile ve metazori ile değil ancak test edilmiş sahih BİLGİ kaynakları dediğimiz AKIL DUYULAR ve VAHİY öncülüğünde temellendirilecek olan bir itikat biçimi ve bir yaşam tarzıdır.
İMAN içsel ve bireysel kalbi deruni bir kabullenme olup tüm duygu düşünce ve davranış tarzlarını kodlar. İşte bu nedenle dir ki zorlama ve cehalet yoktur taklit götürmez zoraki iman ile taklit götüren iman şekilden ibaret olup asla bir yaşam biçimi ve ahlaki bir davranış tarzı haline gelemez.
Burada söz konusu olan
BİREY olarak mü min için sahih İMAN konusu ve yaşam biçimi ile TOPLUM olarak Müslümanlar için hayat tarzlarının ve sosyal düzenlerin masaya yatırılması tarihin doğru ve yanlış yaşanmışlıklarını dikkate alarak VAHİY ve RİSALET in AKLIN ve DUYULARIN ışığında hangi seviyelerde olduğumuzun doğru teşhisini yaparak ilkesel olarak nasıl bir bakış açısı ortaya koymak ve nasıl bir davranış tarzı ve yaşam biçimi oluşturmak zorunluluğunun esaslarını ve ilkelerini ortaya koymak olacaktır.
Her şeyden önce
Doğruluğu test edilmiş sahih BİLGİ olmadan İMAN da ve AMELLER de müstakim olmak ve düzgün bir hayat tarzı ortaya koymak asla mümkün gözükmemektedir. Demek istiyoruz ki AKLI ve DUYULARI imana VAHYİ de rivayetler üzerinden tesis edilmiş geleneklere daima öncelemeliyiz.
“Mağrifetullah” bilgisi olmadan imanda istikamet olamıyor her daim sapmalarla ve sapkınlıklarla karşı karşıya kalınabiliyor ise eşyanın gerçekliklerinin bilgisi olmadan nasıl tabiata karşı zavallı durumlara düşülüyor ise toplumsal düzenin sağlam hukuk ilkelerine ulaşılmadan da medeni bir hayat tarzı ortaya koymak mümkün gözükmemektedir.
İNSAN denilen iradeli muhtar varlığın hayat tarzını ve yaşama biçiminin istikametini üç büyük HUKUK sistemi gök kuşağı gibi donatarak kuşatmıştır.
İlki “hukukullah” tır ki ALLAH ın kulları üzerindeki hukukudur ikincisi “hukuk u ibad” tır ki kulların birbirleri ile olan her çeşit hukuklarıdır ve üçüncüsü “hukuku mahlukattır” ki varlığın ve eşyanın “eko sistem çevre ve doğanın” canlı ve cansız tüm varlığın emaneten sorumluluğunu “Halifetül ARZ” olarak üstlenmiş durumdayız.
Böylesi bir sorumluluğun üstesinden gelmek üzere
İnsan varlığının dünyevi hayatının doğru istikametlendirilmesi ve sağlıklı temellendirilmesi ancak VAHYİN muhatabı ve sorumlu İRADE nin esası olan AKIL iledir ki tüm fonksiyonlarını dikkate aldığımızda hem eşyanın realitesine hem VAHYİN hakikatlerinin idrakine ve hem de hadisatın doğru te vili nin yapılmasında AKLIN muhakeme ve idrak fonksiyonları olan dikkat tefekkür hafıza anlayış irade ve karar mekanizmalarına olan ihtiyacı kesindir.
Ancak AKIL dır ki
VARLIKTA faydalı ve zararlıyı EŞYADA güzeli ve çirkini FİİLLERDE iyi ve kötüyü HABERDE doğru ve yanlışı anlayan ZİHİN fonksiyonlarımızın ana mihverini teşkil etmektedir.
DUYULARIMIZ ki müşahede alanında varlığın akış ve oluşunu tecrübi yöntemlerle izlerken iç dünyamızın duygularının MUTMAİN olmasını temin etmekte olup aynı bünyenin ayrılmaz bütününün AKIL ve DUYULAR ikilisi olarak VAHYİN hakikatlerinin idraki ve müşahedesinde birlikte iç içe fonksiyon icra etmektedirler.
Bizler burada
BİLGİ kaynaklarının hem BÜTÜNLÜĞÜNDEN ve hem hiyerarşi zi sinden bahsediyoruz. Aklın ve duyuların tıkandığı ve tükendiği yerde VAHYİN bilgisi beşer bilgisini tamamlamakta ve tekamülünü de sağlamaktadır.
Yine burada BİLGİNİN ameli li ği bilginin bütünlüğü ve bilginin doğruluğunun TEST edilmesinden bahisle İLAHİ ilkeler olan VAHİY ve RİSALETLE teçhiz edilmesinden bahsediyoruz.
Maddecilerin yaptığı gibi ne AKLI ve DUYULARI ruhçuların yaptığı gibi ne ruhun kutsiyetini ideci lerin yaptığı gibi ne fikri Şİİ dünyanın yaptığı gibi ne masumiyet akidesinin de ki velayet kaynaklı bilgiyi ve ne de SUFİLERİN yaptığı gibi rüya ilham keşif gibi bilgi kaynaklarını tek başına ayrı ayrı KUTSAYIP ilahlaştırmadan her birini kendi özel hallerinde sınırlı tutup kendi alanı tahtında değerli kılarak ancak bütüncü bir anlayışla sahih olan BİLGİ kuramını sunmak istiyoruz.
Bizler burada insan ve toplum hayatının doğru istikameti ile sağlıklı temellendirilmesi için
Sadece sahih BİLGİ nün bütünlüğü kuramı ile değil aynı zamanda ÜÇ DÜNYANIN bütünlüğü kuramını da çok çok önemsemekteyiz ki bizleri sarıp sarmalayan bizleri kuşatan bizlere ontolojik ve ihtiyari KADER yolu çizen bizlerin varlık ve var oluş sebebimiz olan FİZİK dünyadan SOSYOLOJİK dünya dan ve de METAFİZİK dünya dediğimiz evren in gerçekliklerinden ve GAYBİ alem in hakikatlerinin bütünlüğünden bahsediyoruz.
Müslüman dünya olarak
En başta üç dünyanın bütünlüğünü ve varlık aleminin sorumluluğunu dikkate alarak
Kendimizi ne münhasıran Şİİ ne münhasıran SUFİ ne münhasıran SÜNNİ ve ne de münhasıran BATI menşeli BİLGİ kaynaklarının İNHİSARINA düşürmeden VAHİY ve RİSALETLE bütünleşmiş ve tamamlanmış sahih olan BİLGİ kuramı nın AKIL ve DUYULARA dayalı bütüncü bir analizini yapmaya çalışıyoruz.
İnsanlığın ortak mirası olan BİLİM dünyasının tüm sahih BİLGİ müktesebatı ancak sahih itikadi ve ahlaki değerler sistemi ile taçlandırıldığında sade samimi ahlaki bir yaşam biçimi üzerinden sağlıklı toplum düzenlerinin inşasını MEDENİ dünyanın refah ve mutluluğu için zorunlu görmekteyiz.
Sahih BİLGİ kuramımızın bütüncül ilkesi
Ancak İLİM ile eşyanın realitesini çözerek maddi ihtiyaçları gidermek ve toplumsal hayatın değişken dinamiklerine nüfuz edip ve sosyal olayları doğru istikametlendirmek ve sosyal düzenleri sağlam temellendirmek mümkün gözükmektedir.
Bu nedenle dir ki
Üç dünyanın uyumlu bütünlüğü esasında fert ve toplumsal hayatın refahı için insanlığın muhtaç olduğu fıtrat eksenli MEDENİYETİN inşası için Müslüman AKLIN temel ilkelerini şöylece ifade etmek mümkündür.
-
Müslüman AKLIN muhatabı EŞYA dır ve VAHİY dir kişiler rivayetler ve gelenekler değildir.
-
İman VAHYİN muhkem ayetleri üzerinden inşa edilir müteşabihat ise muhkem ayetler ışığında te vili ve tefsiri yapılır.
-
Sağlam AKIL ve sahih BİLGİ olmadan İMANDA ve AMELLERDE müstakim ve mütekamil olmak mümkün gözükmemektedir.
-
Vahyin ilkeleri EVRENSELDİR algılar yorumlar ve de uygulamalar ise zaman ve mekanla kayıtlı olup tüm aktörler tarihseldir çünkü eşyanın ve hadisatın kutsiyeti yoktur.
-
Beşer tarihinin her hangi bir zaman ve mekan dilimindeki tüm algı bilgi yorum idrak ve uygulamaları bir KÜLTÜR ve bir GELENEKTİR kültürler kavmiyetler ve tarih asla KUTSANAMAZ.
-
İslam da RUHBAN sınıfı yoktur.
Bu nedenle MEZHEPLER bir DİN değildir zamanla ve mekanla kayıtlı birer bilgi itikat ve de ameli disiplinlerdir.
-
KADER anlayışımız “varlığın ıztırari ontolojik fıtri kaderi” ile “insanın iradi fiili ihtiyari kaderinin” bütünlüğünden ibarettir. “Alın yazısı” denilen şey ontolojik olan fıtri kaderdir ki insanın bu vadi de hiçbir dahli yoktur. İnsan için iradi kader işlediği iyi ya da kötü ihtiyari fiillerle sevap ve de günah gibi amellerle ve kendisine emanet olarak bırakılan varlığın israfı ve ifsadından dolayı sorumluluk yüklenmesidir. Ayrıca ALLAH insan a GÜCÜ nün üzerinde de hiçbir sorumluluk yüklememektedir.
Bilgi de iman da ve amel de ve hadisat ta asla bir TEKEL ve KUTSANMA söz konusu değildir. İLİM tüm insanlığın ortak mirası VAHİY ise tüm insanlığın evrensel hakikatleridir. “Dini ALLAH A has kılarak” “eşyanın realitesine BİLİM ile nüfuz etmek” esastır. Hiçbir kavmin kültürel ve geleneksel asabiyeti ve uygulamaları MÜ MİN için bir İMAN ölçütü değildir. Mü min için iman ölçüsü ancak VAHYİN hakikatleridir.
Beşerin tüm dini algıları yorumları farklılıkları gelenekleri ve çeşitlilikleri ancak zenginlikleridir. Temel ilkelerde ve itikadi değerler sisteminde birlik tesis edildiğinde gök kuşağı gibi tüm çeşitlilikler ve farklılıklar ancak zenginlikler olarak fert ve toplumsal hayatı tezyin edecektir.
Bu nedenle
Arap İslam ı Acem İslam ı Türk İslam ı Kürt İslam ı yoktur. Müslüman Araplar Müslüman Acemler Müslüman Türkler Müslüman Kürtler Müslüman Çerkezler Müslüman Almanlar İngilizler Fransızlar Ruslar Hintler Çinler v.b vardır.
ÜMMETİN itikadi birliği –tevhidi- esastır amellerindeki fiili çeşitlilikleri ve de tatbikatları ise birer çoğulculuk olarak zenginliktir.
İSLAM hiçbir beşeri sıfatla yaftalandırılıp uygulamalarla inhisar altına alınıp zaman ve mekanla sınırlandırılıp dondurulmasına asla müsaadesi yoktur. İslam vahyidir ilahi hitaptır ve evrenseldir akışı ve oluşu dinamik olup sınırsızdır beşeri bilgi yorumlar gibi zamanla ve mekanla sınırlı tarihsel bir olgu değildir.
Vesselam
Şazeli çügen