Yaşadığımız bu çağda herkes YENİLİKÇİ. Bakmayın biz hala geri kafalı olduğumuza. Suç bizim değil. Bizim yetişme tarzımız başka formatta (terbiye şekli) olduğu için, o formatlamayı bir türlü üzerimizden atamadık. GERİCİ yaftasını hak ediyor muyuz, bilemiyorum. İsterseniz birlikte düşünelim.
DÜN; “Sabahın köründe” evden sessizce ayrılarak (tüymek) bir komşu camı kırarak zarar veren, ana/babaya laf getiren çocuk olmak varken, BUGÜN; sokağa çıkmadığı için sokak kültürünü öğrenemeyen, ana/babaya şikayet getirmeyen çocuk olmak ta neyin nesi?
DÜN; “Temizlik imandandır” sözüne inat, dayaklı/zılgıtlı leğende (banyo) zorla çimen, çorapsız ve de ayakkabısız sağa sola koşuştururken kafasına terlik yiyen, ve her gün aynı tekrarları yaşayan, bildiğini okuyan çocuk olmak varken, BUGÜN; modern banyo ve saunalarda çimen, kaloriferli evlerde terlikle dolaşan, her mevsim şartlarına uygun ayakkabı ile dolaşan çocuk olmak ta neyin nesi?
DÜN; Tek odada, aynı soba etrafında büyükleri ile birlikte oturan, yer sofrasında yemek yiyen, tek lamba ışığı altında ve kalabalık ortamda ders çalışan, yer yatağını kardeşlerle paylaşan çocuk olmak varken, BUGÜN; kaloriferli evde, ayrı ayrı odalarda sesiz ve yalnız yaşayan, yalnızlaşan, öz güveni yüksek(!) çocuk olmak ta neyin nesi?
DÜN; “Dayak cennetten çıkma” anlayışı ile büyüklerinin yerli/yersiz müdahalesi ile karşılaşan, buna rağmen ailesine bağlı, büyüklerini seven ve saygı duyan, hürmet eden bir çocuk olmak varken, BUGÜN; “terbiye edenleri terbiye olur duruma getiren,” kırılıp üzülecek diye laf söylenilemeyen, anne/baba ile arkadaş olan çocuk olmak ta neyin nesi?
DÜN; Top peşinde koşturan, saklambaç oynayan, koşturan, vaktin geçtiğini anlayamadığı için ana/babalar tarafından, sokaktan zorla eve sokulmaya çalışılan çocuk olmak varken, BUGÜN; bilgisayar karşısında zaman öldüren, akıllı cep telefonundan gözünü bir türlü ayırmayan, ders/ödev ve okuma çalışmaları yapmayan, temiz hava alsın, zararlı ortamdan uzaklaşsın diye evden dışarıya çıkarılmak istenen çocuk olmak ta neyin nesi?
DÜN; “Eti senin, kemiği benim” tembihatı ile hocasına emanet edilmek üzere zorla ve de gerekirse dayak yiyerek okula gitmek zorunda olan çocuk olmak varken, BUGÜN; anne/babasının yanında tıpış tıpış okula giderek eti de benim, kemiği de benim, şunları… da öğret” tembihiyle hocasına teslim olan çocuk olmak ta neyin nesi?
DÜN; Siyah önlük giyip beyaz yaka takan, nerdeyse yıl boyu aynı elbise ve ayakkabı giyen, delikli ve yırtık elbise giymeyi ayıp sayarak yamalı elbise giymeyi tercih eden çocuk olmak varken, BUGÜN; serbest kıyafet giymek için giyim mağazalarında gezen, delikli ve yırtık elbiseleri moda olarak giymekten utanmayan çocuk olmak ta neyin nesi?
DÜN; “Hocanın/öğretmenin vurduğu yerde gül biter” korkusu olsa bile, okula koşturarak giden, yüreğine bir dokunuş yapan öğretmenini unutmayan, “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum.” anlayışında, “Büyüklerimi sayar küçüklerimi korurum” diyen öğrenci olmak varken, BUGÜN; devam zorunluluğu olmasa okula gelmeyecek, her türlü bilgiye sanal ortamda ulaşma imkanları varken, öğretmenin “hezeyanlarını(!)” dinlemek istemeyen, hak ettiği notu vermeyen öğretmenine şiddet veya psikolojik baskı uygulayan, en önemlisi de; not vererek öğretmeni değerlendiren bir öğrenci olmak ta neyin nesi?
DÜN; asansörü, kaloriferi olmayan evde yaşamak, okula servissiz yaya giden, telefonsuz, baba dayağı ve anne terliği tadını bilen öğrenci olmak varken, BUGÜN; her türlü konfora haiz ev ve okullarda özgür bir öğrenci olmak ta neyin nesi?
Çok mu, az mı söyledim?.. Buyurun meydan sizin!.. Yarınlarımız kimlere emanet… MUTLAKA DÜŞÜNÜYORSUNUZDUR?